T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Eski bir değerlendirme

Geçenlerde, öğle saatlerinde, Atatürk Bulvarı'nın Çankaya Köşkü'ne çıkan bölümünden aşağıya doğru inerken gözüme tanıdık bir sima takıldı. Yanılmış olabilirim düşüncesiyle otomobil içinde beraber olduğum dostlara da teyit ettirdim; evet oydu: Cathy Yenge... Kemal Derviş'in Türkiye'ye gelmesi başlı başına olay olmuş eşi Cathy Hanım, medyanın arkasında koştuğu günleri geride bırakmış, elinde poşeti, yokuşu tek başına çıkıyordu... Arkasında tek bir kamera yoktu.

Kemal Derviş'in yaldızı epey söndü, Cathy Derviş de bu gözden düşmeden nasibini alıyor. İkili, zaten sevmedikleri Ankara'dan 'dünyanın incisi' gözüyle baktıkları İstanbul'a taşınma hazırlığındalar... Son haber, Tarabya'daki Nurol Sitesi'nde bir ev aldıkları... Derviş Ailesi ABD'den gelecek emekli maaşıyla İstanbul'da krallar gibi yaşıyabilir...

"Dünyanın savaşı konuştuğu gün Kemal Derviş ve eşi de nereden çıktı?" dediyseniz haklısınız. Bu garipliğin sorumlusu, nisan ayında çıkan eski bir Kulis'i hatırlatan bir okur... O Kulis'te, bir başka okurun, o sırada müthiş yoğun biçimde yaşadığımız krizi değerlendirmesine yer vermiştim. Yaşadığımız ekonomik krizi dünyada olup bitenlerle ilintilendiriyor ve bugünlerde nelerle karşılaşacağımıza dair öngörülerini sıralıyordu okur...

'Çok bilmiş' olduğu bugün daha iyi ortaya çıkan okurumun tespitlerini, "Olaya bir başka bakış" başlıklı Kulis'in 19 Nisan 2001 tarihini taşıdığını unutmamanız ricasıyla, bir daha aktarmak istiyorum.

"Büyük kapitali idare eden güçler daha 1996'da bu balonu görmüşlerdi. Beş sene içerisinde temkinli bir şekilde tüm kâğıtlardan çıkacaklardı (Önce hisse senetleri, sonra bonolar ve en son paralar). Büyümek zorunda olan kapitalizmin şişirdiği balon çok tehlikeli bir hal alıyordu. İlk önce 'emerging marketleri' (yükselmekte olan pazarlar) ele aldılar. Bazı ülkelerden çıkış zordu, ön tedbirler alınmalıydı ve alındı. Piyasalardan çıkılıp nakde dönülmeye başlandığında da ilk falso 1998'de verildi, fakat atlatıldı. Daha sonra bütün piyasalar şişebilecekleri son noktaya kadar şişirildiler. 2000 yılı kutlamaları ve yeni bir bin yıla giriş de buna yardım etti. Bu arada dünya kapitali sinsi bir şekilde kâğıttan çıkıyordu.

Türkiye 'sorunlu emerging marketler' arasında yer alıyordu. Yıllarca kur makasından yararlanarak Türkiye'nin sırtından yüzde 30-35 faiz almışlardı. Yalnız, borsası bir türlü 2 sentin üstüne çıkmamıştı. Ülkeden çıkmaya kalksalar yeteri kadar dolar yoktu. (Hazine bonosundan ve senetten çıktıktan sonra dövize geçip yurt dışına transfer etmek gerekiyordu.)

28 Şubat 1997'de, istedikleri bir hükümetin ileride kurulmasını sağlayacak adımı attırdılar. Apo'yu Türkiye'ye teslim ettirdiler. Kurulacak hükümet uyum içinde olacak ve ne derlerse yapacaktı. Seçim yapıldı ve istenilen türden bir hükümet kuruldu. Meşhur döviz çıpasına bağlı sözde anti-enflasyonist program başlatıldı. Enflasyon bahaneydi; esas maksat devalüasyon yapılmasını önlemekti. Peki ülkede olmayan dolarları kim sağlayacaktı? Evet, işte IMF ve Dünya Bankası orada devreye girdi ve milyar dolarlar Merkez Bankası kasasına akmaya başladı.

Borsa 2 senti aştı, bunu büyük deprem bile önleyemedi. Senetlerin çoğu dolar bazında 10 misline çıktı ve bu fiyatlardan bir güzel halka dağıtıldı. Bu arada yavaş yavaş hazine bonolarından da çıkılıyor ve yerine hep IMF'den gelen milyar dolarlar ikame ediliyordu. Evet milyarlar geliyordu ama, geldiği gibi çıkıp gidiyordu da. 1999-2001 arasında bu şekilde çıkan para gerçek olarak 30 milyar doların üzerindendir.

Tarım öldü, reel sektör can çekişiyordu. Zaten sağlıksız olan holdingler ve mâlî sektör de çok kötü durumdaydı. Onların bir şansları vardı: Durumun farkındaydılar ve ötekilerle beraber çıkıyorlardı Türkiye'den. Bir de yüzde 100 devlet güvencesi altındaydılar. Yerliler çıkış sırasında yabancı ağabeyleri gibi sâkin olsalar 'kasım krizi' çıkmayacaktı; acele ettiler ve kriz patlak verdi. Bu IMF'yi paniğe sevk etti; durumun anlaşılacağından korkuyorlardı, gizli bir mektupla dövizin serbest bırakılmasını istediler. Ama, kraldan fazla kralcı olan bizimkiler doları yine tuttular; çünkü çıkacak daha 10 küsur milyar dolar yerli sermaye vardı. 21 Şubat'a böyle gelindi.

Çıkış tatmin edici bir seviyede ve büyük çapta tamamlanmıştı, artık döviz serbest bırakılabilirdi. 'Dalgalı kur' adı altında kontrollu kur uygulanarak büyük bir bölümü yerli 10 milyar doların daha, 1 dolar=900.000 liradan, yurt dışına çıkması sağlandı.

IMF ve Dünya Bankası'nın Türkiye'ye arkasını dönmesi kaçınılmazdı. Nitekim öyle oldu ve döndüler. Derviş'in gelmesi onların bu tavrını gözlerden gizledi. (..) Derviş oyalama işini süper başarıyla yapıyor. (..)

Peki niye Türkiye'yi bu hale düşürmekten çekinmediler? Burnuma savaş kokuları geliyor. Bir tarafta ABD, İngiltere ve İsrail, diğer tarafta Arap ülkeleri, Pakistan, Tâlibân ve hatta Bin Laden. Türkiye ne tarafta yer alır dersiniz?"

Okurumun burnu iyi koku alıyormuş, tek kusuru ortaya çıkacak cepheleşmede Arap ülkeleri ve Pakistan'ı ABD'nin yanına lâyık görmemesi; oysa, arada yaşananlar, dünyadaki dengeleri altüst ederek, Bin Laden-Tâlibân cephesini epey tenha bıraktı.

Kemal Derviş görevini iyi yapmış olduğu için artık İstanbul'daki evine çekilebilir...


9 Ekim 2001
Salı
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED