|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Başbakan Bülent Ecevit geçen akşam TV'de konuştu, "külliyetli miktarda dış yardıma gereksinim duyduklarını" söyledi. Türkiye ekonomisine, ABD ve G-7'lerin teşvikiyle IMF ve Dünya Bankası'nın önemli miktarda katkıda bulunduğunu ekledi. Sonra da beni hayretler içersinde bırakan şu açıklamayı yaptı: "Başta ABD olmak üzere bu ülkeler belli ki çıkarları açısından bize büyük önem veriyor. O halde bunun gereğini yapmayı kendiliklerinden düşüneceklerini umuyorum. O yolda işaretler de var. Ama top oradan oraya atılıyor. Dünya Bankası ve IMF arasında farklı değerlendirmeler var. Gereğini yapmazlarsa hatırlatmada bulunacağız." Bazı ülkelerin "Türkiye üzerinde hesapları ve çıkarları olduğunu" bu kadar açık ve seçik bir başbakanın ağzından duymamıştık. Ecevit kısaca diyor ki, "Bize ihtiyaçları var, bizden çıkarları var onun için bastırıp parayı kendi çıkarlarını koruyacaklar." Yoksa? Yoksası yok. Çünkü bu mantık sonucu, iş "teslimiyete" kadar gider. Alırsın parayı ama teslim edeceğin şeyin ne olduğunu bir iyi düşünmen gerekir. Hükümetin "külliyetli miktarda dış yardım gelmek zorunda" takıntısını bırakıp gerçeklere, piyasaların söylediği gerçeklere dönmesi gerekiyor. Hadi bizim uyarılarımızı ciddiye almıyorlar, hiç olmazsa Nobel Ekonomi Ödülü alan ünlü ekonomistleri dinleseler bari. Onlardan biri olan, dünyanın en ünlü ekonomistlerinden, 77 yaşında, 1987 yılında Nobel ödülü almış, Amerika'da saygın bir üniversitede profesörlük yapan Robert Solow'un "uyarılarını" ciddiye alsınlar. IMF'nin kısa vadeli hedeflerinin ülkenin uzun vadeli hedefleri ile "çatışması" konusunda uyarıda bulunan Solow şöyle diyor: "IMF kısa vadede kamu harcamalarının kısılmasını, bütçenin denkliğini istiyor. Bu IMF açısından çok doğru bir istek. Ama uzun dönemde ülkenin gelişmesi, kamunun belli altyapı yatırımlarını ve belli harcamaları yapmasına bağlı. Kamu bunları yapamaz ise gelişmenin önü tıkanacak. İşte burada IMF sorumluları ile ülke insanının karşılıklı bir anlaşmaya varması şart." Nobel Ekonomi Ödülü'nü bu yıl alan Joseph Stiglitz de aynı şeyi söylüyor. "IMF'ye güvenmeyin" diyor. Dünya Bankası'nın baş iktisatçısıyken, IMF'nin bizim gibi borçlu ülkelere "dayattığı" politikalara sert eleştirileri ile tanınan ve tepkiler üzerine Dünya Bankası'ndan istifa eden Joseph Stiglitz'e göre "IMF'de çalışan ekonomistlerin hepsi beceriksiz." Stiglitz'in şu görüşünü Başbakan Ecevit ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'e sunuyorum: "Kriz sonrası en çabuk toparlanan ülkeler, IMF'nin getirdiği reçetelere en az itibar eden ülkeler oluyor." Türkiye'de Kemal Derviş'ten ve Türkiye ekonomisini bilgisayar ekranlarından izleyen, "IMF hayranı" birkaç ekonomistten başka herkes "piyasaların çalışmasını" öneriyor. Bunun için de Koç Holding Tüketim Grubu Başkanı Cengiz Solakoğlu'nun söylediği gibi "başta KDV oranları olmak üzere vergilerin yarı yarıya düşürülmesini ve parasının ve dövizinin üzerine yatmış insanların geçici bir süre indirilecek verginin cazibesiyle alış verişe yönlendirilmesini" istiyor. Kriz döneminde Amerika bunu yapıyor, biz niye yapmayalım? Vergi oranları indirilerek, faiz oranları düşürülerek yatırım ve tüketim harcamaları teşvik edilmeli. Kamu harcamaları artırılarak, kurumsal ve kişisel talep yaratılmalı. Talep hareket geçince, bu talebi karşılayacak yatırım ve üretim hızlanacak. Yatırım ve üretim hızlanınca istihdam artacak. İstihdam artınca talep büyüyecek talep büyüyünce ekonomi de büyüyerek krizden çıkacak. Ellerimizi açıp "Türkiye'den çıkarı olan" ülkelerin yardımını bekleyeceğimize, kolları sıvayıp piyasaları çalıştırmaya ve ekonomiyi büyüterek krizden çıkmaya bakmalıyız.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |