|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Amerika'nın bu kadar kaba olması tuhaf değil mi? Hele İngiltere'nin bu kabalığa, seve seve destek vermesi? Terörün sivil yolcu uçaklarıyla doğurduğu dehşetin kat kat fazlasını savaş uçaklarıyla, savaş gemileriyle, füzelerle, bombalarla doğurmak, devlet kavramına duyulması gereken güvenin tahribinden başka neye hizmet edebilir? Nevyork ile Vaşington'a düzenlenen terörist saldırıları, kimse açıkça sahiplenmemiş iken, bu saldırılara maruz kalan büyük devletin, uluslar arası örgütleri filan da arkasına alarak, bu facianın sorumlularını koruduğunu iddia ettiği bir ülkeye bütün silahlarıyla çullanması ve bu çullanışını haklı göstermeye çalışması, ayılığı dayılık diye satmaya kalkışmaktan başka nedir? Zücaciye dükkânına dalan filin, kendisine "soylu kartal" süsü vermesi de, kimilerinin bu sözde soylu kartalı "barış güvercini" gibi görmeye ve göstermeye çalışması da ne kadar traji-komik bir olgu! Gücünü ve elinde bulundurduğu şiddet araçlarını, haklılığının gerekçesi sayabilme, yapabilme sapkınlığı, insanlığın bugüne kadar hukuk adına geliştirdiği tüm esasları hızla çökertmektedir. "Adalet mülkün temelidir" yargısındaki "mülk"ü "devlet" diye mi anlayalım, "ülke" diye mi sorusu çevresinde bir tartışma mı olmuş? Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, "Adalet devletin temelidir" mi diyesiymiş? "Hayata Dönüş" operasyonu cinsinden rezaletlerin şu veya bu oranda sorumlusu olan sayın bakan, keşke -hükmü daraltmak pahasına da olsa- adaleti devletin temeli olarak algılamayı ve bu temeli sağlam tutmayı becerebilse! Şüphesiz, adalet sadece devletin değil, ülkenin de, tüm yeryüzünün de, hattâ bireylerin ve toplumların mülkiyet-sahiplik ilişkisiyle bağlı oldukları her şeyin de temelidir. Hattâ tabiatın, giderek evrenin de temeli adalettir, dengedir. Dengelerin sarsılması, bozulması, her şeyi ve herkesi etkilemekte; uyumu, dayanışmayı ve barışı dinamitlemektedir. Yarım yüzyılı aşkın süredir, Filistin topraklarında yaşananları adalet açısından -herhangi bir düzeyde 'adalet' açısından- değerlendirmeyi denemek, insanım diyen ve yüzü olan herkesin yüzünü kızartmaya yetecektir. Osmanlı devletinin ister istemez vârisi olan Türkiye'nin hem kendi içinde, hem uluslar arası ilişkilerde hakkı ve adaleti gözetmek ve savunmak yerine, güç dengelerinin tahterevallisi peşinde koşagelmiş olması ise, yüzümüzü kızartmaktan da öte, yüzümüze kara çalmıştır. Hiçbir Üsame, hiçbir el-Kaide, hiçbir Taliban, savunmasız insanları, çocukları, kadınları, camileri, köyleri bomba yağmuru altında tutmayı meşru ve ahlâkî kılamaz. Amerika'nın Afganistan'da uygulamakta olduğu kör vahşeti, bir "bedel ödetme", bir "misilleme" sayabilenler, akıllarını ve vicdanlarını gözden geçirmek zorundadırlar. "Ama silah sanayii..." denecekse, o başka. Söz hakkının silahlara verildiği yerde hukuk ve adalet susar.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |