|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Türk hikâyeciliğinin gözdelerinden Mustafa Kutlu "Beyhûde Ömrüm" adıyle son hikâyesini yayınladı.. 212 sayfa içinde 39 bölümden ibaret kitaba "Uzun hikâye" desek de olur, küçük bir roman desek de olur.. Eser, köyü, kasabayı, köy insanının çeşitli tiplerini bir ressam ustalığıyle vermektedir. Köylünün hasını, hem güzelini, hem de yaramazını; ayrıca köy hayatının yeknesak ve arıduru atmosferini canlandırıyor.. Ağaçlarla, yemişlerle, sebze ve meyva kokularıyle, su ile, toprakla hayat bulan, güzelleşen köy yaşantısını, imrendirecek bir mükemmeliyetle tasvîr ediyor.. Hiç şüphe yoktur ki, Mustafa Kutlu, Ömer Seyfeddin, Reşat Nuri, Refik Hâlid Karay, Memduh Şevket Esendal, Fahri Celâl Göktulga (F. Celâleddin), Sait Fâik ekolünün son halkalarındandır.. İnsan ruhunun güzelliklerini, güzel inançlarını, eşyaya tabiata bakışlarını veriyor.. Entrikacı ve menfaatçi köylü tipleriyle berâber iyi ruhlu, çalışkan, sevimli köylü tiplerinin de "Beyhûde Ömrüm"de sembolize edildiğini görüyoruz.. Şehre göçeden köylülerin şehirdeki mutluluk ve mutsuzluklarını, objektif bir bakışla dile getirirken; doğrusu ne, güzeli ne, gibi suallerin cevaplarını ortada ve her iki halde de yaşayanlara bırakmaktadır.. Hikâyede güzel insanlar vardır.. Güzel sözler vardır.. Güzel haller vardır.. İnsan kaderiyle ilgili üstükapalı yorumlar vardır.. İnce ince tasavvuf vardır.. Bir de Türkçe'nin hasıyle beraber az miktarda mahallî kelime ve tâbirler vardır.. San'atkârın, klâsik hikâye tekniğiyle roman tekniğini harman etmek suretiyle yeni bir tekniğe ulaştığını söyleyebiliriz.. Bölümlere bir başlık veya bir numara koymamıştır. Hikâye, bâzen bir evvelki bölümün devamı şeklinde, bâzen, zaman ve mekân değişikliği yapılarak gelişmekte ve seyretmektedir.. Tekniğin rolü bulunmakla berâber, hiç şüphe yoktur ki, hikâyenin asıl güzelliği ve şi'riyeti; bu etkiyi yapacak vak'aların keskinliğine ve dilinin teshir etme kudretine bağlıdır.. Mustafa Kutlu'nun bu evsaftaki vak'aları ve ahvali, bunlara uygun bir ifade ve estetik söyleyişlerle dile getirdiğini görüyoruz.. Bu sebeblerle, san'atındaki ciddiyeti, ağırbaşlılığı, duygu ve gönül zenginliğini takdîr ve teslîm etmeğe mecbûruz!..
|
|
|
|
|
|
|