T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Sıra, şimdi 'özür dileme' ye geldi…

Taa ne zaman, Susurluk skandalının patlak verdiği, çetenin marifetleri salkım saçak ortaya döküldüğü sıralarda yazmıştım…

"Çeteden özür dilemeye hazır mısınız?" diye…

Bu işin örtbas edileceğini, defterlerin kapatılacağını söylemek için kahin olmaya gerek yoktu kuşkusuz.

Bu ülkede yaşıyor olmak, birçok rezalete tanıklık etmek yeter de artardı bile.

Türkiye'de devletin kendi pisliğini temizlediği vaki olmamıştı.

Ama, devletin bir gizli örgüt gibi çalıştırılması ve bir çete gibi kullanılmasından da vazgeçilmemişti.

Dolayısıyla çok büyük bir yaratıcılık değildi, benim daha o tarihlerde ileriye sürdüğüm tez.

"Bu çeteye kimse bir şey yapamaz. Hatta gün gelir, bizim çeteden özür dilememiz gerekir." Demiştim.

Susurluk aslında resmen çoktan ortadan kaldırılmış, hasıraltı edilmişti ama, yine de hani, "Türkiye'de adalet var, yargı çalışıyor" dedirtmek için olsa gerek, çetenin faso fiso bazı mensupları hakkında bir dava sürdürülüyordu.

Buna karşılık birçok soruşturma, ya bir sonuca varmadan tamamlanmış ya da zaman aşımına uğramıştı.

Devletin açıklanmasını istemediği olaylar kesinlikle yargıya taşınmamış, müfettiş incelemeleri ile geçiştirilip dosyalar kapatılmıştı.

Mesela, susturuculu suikast silahları ile ilgili dosya bir türlü açılamadan zaman aşımına havale edilmişti.

Böylece de devletin, hangi amaçla suikast silahı ithal ettiği, bu silahların nerelerde ve kimler tarafından ve hangi cinayetlerde kullanıldığı ve bu alımlara kimlerin örtülü ödenekten tahsisat ayırdığı bir türlü ortaya çıkamamıştır.

Sonra, neredeyse devletin bütün kademeleri ile ilintili olan kumarhaneler kıralı Ömer Lütfü Topal'ın öldürülüşü ile ilgili sır açıklanamamıştı.

Devletin kırmızı pasaportunu taşıyan mafya babası Alaaddin Çakıcı ile, başta MİT olmak üzere devletin bazı yetkili makamları ve başta Mesut Yılmaz olmak üzere diğer politikacılar arasındaki ilişkiler de bir türlü anlaşılamamıştı.

Tabii bunlar, aslında Susurluk'un bütünü dikkate alınırsa fazla önemli sayılmayabilir.

Çünkü, Meclis Susurluk Araştırma Komisyonu'na verilen ifadeler ve komisyonun topladığı bilgi ve belgelerden de anlaşılacağı gibi asıl mesele devletin çeteleşmesi idi.

Ülkeyi 'terör'den ve 'bölünme'den kurtarma gerekçesiyle devletin, birtakım kanun kaçakları ve suç örgütleriyle işbirliği yaparak cinayetler işletmesi, her türlü yasa dışı faaliyette bulunmasıydı.

Bu pisliğe, "devletin menfaatleri böyle gerektiriyor" gerekçesine sığınarak, en tepeden, en alt kademelere kadar devletin bütün yetkili kişi ve kurumları bulaşmıştı.

İşte, aslında Susurluk buydu aslında.

Neticelenmeyen bazı iddianamelerde adı, 'Susurluk Çetesi'nin sivil yöneticisi' olarak geçen ve asla yargı önüne çıkarılamayan Mehmet Ağar sıkışınca ne diyordu o günlerde:

"Bunları bana sormayın MGK'ya sorun, ben sadece uyguladım"

Bu nedenle bir kısmı bizzat içindeydi… Devletin yetkili bazı organlarında bu konuda gizli kararlar alınmıştı. Bir kısmı ise bu kararlardan haberdardı, bilgi sahibiydi.

Bazı kurumlar ise gerçeklerin ortaya çıkmasını engelleyerek meseleye dahil olmuştu.

İşte maalesef yargı da, Susurluk skandalında böyle bir rol oynadı.

Düşünün, Yargıtay tarafından bozulan Susurluk'la ilgili tek dava 4 yıldan fazladır devam ediyordu.

Şimdi kararın bozulması üzerine bu sürecin daha da uzaması ve belki de zaman aşımına uğraması mümkün.

Bu dava da zaman aşımına uğrarsa, işte o zaman Susurluk meselesi tamamen kapanmış, dosya tozlu raflara bile değil köhne bir mahzene atılmış olacak.

Bu olaydan her zamanki gibi şu sonuç çıkıyor:

Devlet kullandığı adamlarını yasaları çiğneme pahasına olsa bile korur. Yeter ki devlete karşı elinizde sağlam kozlar bulunsun. ( Korumayıp harcadığı, tasfiye ettiği de görülmüştür. Mesela Yeşil'e ne oldu acaba?)

Türkiye devleti asla bir hukuk devleti değildir. Kanun devleti bile değildir. - kimse de bunu iddia etmiyor zaten-

Devletin çeteleşmesi olayını dahi açıklamaktan sakınan bir ülke olarak, yakın zamanda olması da beklenmemelidir.

Bu nedenle şimdi sıra, 'Çete'den özür dilemeye' gelmiştir.


25 Ekim 2001
Perşembe
 
KORAY DÜZGÖREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED