T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Bir öğle yemeği

Hiç aklınızda yokken, birdenbire, suyunun yüzeyi tozlanmış, bu tozlu yüzeyin arasına birkaç erkenci güz yaprağı dökülüp karışmış, ıhlamur ya da çınar yapraklarının üzgün gölgelerinin oynaştığı bir havuz kenarında, bir öğle yemeğinde bulunmak istiyorsunuz. Haydi, hayalinizi biraz daha zorlayarak diyelim ki, bu havuzlu mekânın hemen kıyıcığından bir tren yolu geçiyor. Tren yolundan sessiz, gürültüsüz banliyö trenleri kayıp geçiyor. Yakın dostlarınızın arasındasınız. Bu dostların arasında bulunmasını arzuladığınız diğer bazıları başka ülkelere uçup gitmiş. Geride kalanlar da, ya bir yerlere uçup gitmeyi kuruyor veya uçup gitmenin arefesini yaşıyor.

Güz.. elbette bir yerlere, bir mevsimlere veda etmenin ve yeni bir yerlere, yeni mevsimlere selâm vermenin zamanıdır. Dolayısıyla böyle bir öğle yemeğinin sizi ister istemez bir veda hazırlığının içine düşürmesinde yadırganacak bir şey olamaz. Sipariş ettiğiniz yemek birazdan gelecektir. Bu arada sohbeti koyulaştırmanın, koyulaşmış bir sohbeti havaya savurmanın, o sohbetle birlikte kelimelerinizi, hayallerinizi göğe salmanın zamanı da gelmiş olur. Eski buharlı, kara, demir kütleleri davullar çalarak, ortalığı gümbürdeterek alayişler içinde savrulup giden trenleri hatırlamanız da olağandır. Ama şimdi hemen yanıbaşınızdan geçmekte olan o koca katarların nasıl da mağrur bir sessizlik ve vekar içinde yanıbaşınızda durduğuna bakarak hayret etmek daha geçerli sayılır. Trenlerden, Londra'dan, Şikago'dan, Cizre'den bahsedilir. Konya'nın, yüzyıllar sonra nasıl olup da hâlâ bir başkent olduğunu unutamadığına dikkat edilir.

Şam'a hâlâ İbni Arabî'nin tasarruf ettiğine, Bağdat'ın hâlâ İmamı Azam'ın tasarrufunda bulunduğuna dikkatler çekilir. Ankara'nın sahibi zaten bellidir. Mekke'nin ve Medine'nin sahibinin kim olduğunu söylemek bile fazladır. Maraş'a, Anteb'e, Adana'ya ve bu üçgenin hudutları içinde bulunan havaliye kimin tasarruf ettiği de anılır: Ashaptan Ukkâşe hazretleri (oraların ağzıyla Ökkeş).. Keza Malatya'nın sahibinin Battal Gazi, Harput'un Arap Baba olduğu hatırlatılır. Her yerin bir sahibi, bir hâmisi varbulunmaktadır. Eskişehir, Bursa, Kütahya.. daha ötede Edirne.. biraz beri tarafta Amasya, Yozgat, doğuya doğru Sivas, Erzincan, Erzurum ve şanlı Van.. bir banliyö treni bizi, yurdumuzun dört bucağına taşıyıp durdu. Olacak şey değil! Ve şu isimlerin güzelliğine dikkat buyrunuz: Sezai, Metin, Ebubekir, Mehmet Emin, Fatih, Mustafa, Remzi.. dostların oluşturduğu ayla.. Bir güz başlangıcının öğlesinde böyle dostlarla bir öğle yemeğinde birlikte olmak ve onlarla bir yurt ve dünya turuna çıkmak suretiyle zihin ve ruh açıcı bir zaman dilimi kazanmak tasavvur edilebilir miydi? Hem de iç karartıcı bir zamanın içinden iç açıcı paylar çıkartmayı deneyerek, kendine düşen payı bir daha dostlarla paylaşmayı yaşayarak.. bu paylardan ruh aydınlıkları yontarak..


25 Ekim 2001
Perşembe
 
RASİM ÖZDENÖREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED