|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
'Marifet iltifata tabi'
Hat, ebru, tezhip gibi geleneksel sanatlarımızı yaşatmaya çalışan sanatkarlar, aynı zamanda toplumun sanata olan ilgisinini de artırmanın mücadelisini veriyor.
İnsanları para eksenli düşünmeye iten ekonomik yapı geleneksel sanatlarımızı yok olmanın eşiğine getirdi. Hat, tezhip, ebru, çini, ağaç işlemeciliği, kilim ve halıcılık sanatlarının örnekleriyle dolu Anadolu'da artık bir çok sanat dalı yok olmaya yüz tutmuş durumda. Sanata gönül vermiş birkaç örnek insan olmasa unutulup gidecek bu sanatlar. Selçuklu devletinin, başkent Konya'dan sonra en önemli ikinci şehri olan Sivas'ın tarihinde Selçuklu ve Osmanlı kültürünün izleri mimarinin yanı sıra sanatta da hakim. Geleneksel sanatlar arasında yer alan hat, tezhip, ebru ve ciltçilik, Selçuklular'ın bir ilim merkezlerinden olan Sivas'ta, Osmanlı İmparatorluğu döneminde doruk noktaya ulaşmış. Öyle ki Delail-i Hayrat gibi eserlerin yazı, tezhip, cilt ve ebrusunu tek başına yapan ustalar yetişmiş. Osmanlı'nın yıkılışıyla bu sanat dalları sekteye uğramış, hatta yok olmaya yüz tutmuş. Sivaslı Hattat Cafer Kelkit, son dönemde hat sanatını yaşatmaya çalışan ustalardan. Reis-ül Hattatîn Hasan Çelebi'den İstanbul'da dersler alan Kelkit, silüs, nesih ve rik'ah hatları ile eserler yapmış. Eserleri Sivas ve Divriği'deki tarihi konak ve camilerin duvarlarını süslemiş. Ata sanatlarının unutulmaya yüz tutmasının insanların bu sanatlara ilgi göstermemesinden kaynaklandığını anlatan Cafer usta, "Marifet iltifata tabidir/Müşterisiz meta zaidir" sözünü hatırlatıyor. 'Ustamın adı Hıdır' Bu sanatları terk etmenin ecdad mirasına hakaret anlamına geldiğini savunan Kelkit, sanatın üst seviyesine çıkmanın gayret işi olduğunu vurguluyor. "Yaptığımız sanatın üst seviyesine çıkamıyoruz diye o sanata yüz çevirmek ne sanatın ruhuna uymaz. Ustamın adı Hıdır, elimden gelen budur" diyen Kelkit, hat sanatının Kur'an harfleriyle yapıldığı için sanat olduğu kadar bir anlamda da ibadet sayıldığını vurguluyor. Hz. Ali'nin, hat sanatını, "Cismani aletlerle vücuda getirilen ruhani bir hendese" diye tarif ettiğini söyleyen Kelkit, "Nasıl ki bir insan namaz kıldığında ibadetinin mükemmel olduğunu iddia edemezse, yaptığı hattın da mükemmel olduğunu iddia edemez. Bu işle ibadet kastıyla uğraşmak lazım. Bu bir aşk meselesidir. Her sanatta olduğu gibi hatta da ruh temizliği yatar" diyerek, bu işe niyetlenenlere nasihat veriyor. İstanbul'daki ustalarından öğrendiklerini hayata geçirmeye, Sivas'taki arkadaşlarına aktarmaya çalışan Hattat, şu sözleriyle Sivas'ın hat sanatındaki farklı bir özelliğine daha dikkat çekiyor; "Hat sanatının en önemli aleti kamış kalemdir. Kamış kalemin ucunun açılması için de bıçak lazım. Türkiye'deki hattaların çoğuna bıçaklar Sivas'tan gidiyor. Buradaki ustalar, bıçakta Türkiye'nin en iyi ustaları." Nağmelere dönüşen el emeği
Sivas deyince akla Aşık Veysel, Pir Sultan Abdal gibi halk aşıkları gelir. Bu özelliğinden dolayı saz imalatı da yaygındır yörede. Ancak son yüzyıllarda başka bir sanat daha kendini gösteriyor, ud yapımı. Mustafa Karaoğlu, Sivas'taki iki ud imalatçısından biri. 20 yıldır bu işle uğraşan ustanın yaptığı udlar yurt içiyle kalmamış Almanya başta olmak üzere çeşitli ülkelere de gönderilmiş. İmkanlar kısıtlı, malzeme sıkıntısı var. İş sıkıntısı var fakat Mustafa usta, kendisinden geriye bir iş kapısı, bir sanat ocağı bırakmak amacında. "Ud yapımında en büyük sermaye zaman" diyor usta. Ekseri tropikal iklim ağaçlarından, gül ağacından yapılan udların gögüs kafesleri için kemik kullandıklarını belirten Karaoğlu, iyi udun özelliğinin, temiz işçilik ve kaliteli tel olduğunu vurguluyor. Gögüs kafesine konulan kemik çiçekleri işlemenin 3 gün sürdüğünü ifade eden Karaoğlu, "El emeğiyle bir şeyler orataya koymak tarifsiz bir duygu. Kimbilir kimin ellerinde nağmelere dönüştü bu udlar" diyerek sanata olan sevgisini dile getiriyor.
|
|
|
|
|
|
|
|