T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Ecevit ve yoldaşları işi çığırından çıkarttılar!.

Tamam anlıyoruz.. Elinizdeki Türk Lirası'nın değeri bir anda yarıya düşer ve Amerikan Doları'nın 1.5 milyonda biri olursa, elbet ne yapacağınızı şaşırırsınız..

Ama herhalde, Amerikan Doları'na kızıp, onu yasaklamaya kalkmak, akla en son gelecek davranıştır..

Hele buradan giderek, "eski günler ne güzeldi" şarkıları söylemek ve 1980 öncesine, hatta 1930'lara dönmeyi önermek, aklı zorlayan bir davranış olur..

Ama Türkiye'de, bunlar oluyor şimdi..

Zaten "Türk olmanın dayanılmaz ağırlığı"nı, bu tür davranışlar daha da ağırlaştırmıyor mu?

Önceki gece Kanal-7'de, Ahmet Hakan'ın "İskele-Sancak"ındaydık..

Bu tür görüşleri dinlerken, açıkçası ne diyeceğimizi bilemedik.. İş o noktaya vardı ki, "T.L.'nin konvertibilitesi"ni sağlayan 32 sayılı ve 1989 tarihli kararın kaldırılması bile önerildi.. Buna, Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün bile, "Hayır.. Böyle şey olmaz" demedi..

Belki kendince haklıydı.. Neticede bir kampanya başlatmış.. Bu kampanyada, yanında, Doğu Perinçek'in İşçi Partisi'nin, Bülent Ecevit'in ve Diyanet İşleri'nin aynı safta olduğunu görmeyi, "Milli Heyecanın Şahlanışı" şeklinde sunuyor..

Dinleyenlerin bir bölümü de, alkışlıyor bunu..

Ama stüdyo dışındaki 2 milyon Türk yurttaşı da, "belki Amerika'ya yerleşme hakkı elde ederiz" diye, "green card" almak için, Amerikan konsolosluklarına başvurmuş aynı anda..

Yani doğru olan, "biz nerede yanlış yaptık da, bu duruma düştük"ü aramak değil midir?

Şubat'ta patlayan ekonomik krizden önce, T.L. dolar karşısında sabit tutulurken, kimse ve hiçbir Ticaret Odası, bu tür kampanyalar açmıyordu..

Demek o zaman, "Milli Heyecan" henüz şahlanmamıştı ve rahvan gitmekteydi..

Nasıl bu noktalara geldik?..

Artık Türk insanının "homo economicus" olduğunu düşünüyorduk oysa..

Türkler'in dünya ile rekabet edebileceğini, herşeyi yapmaya muktedir olduğumuzu, düşünmüyor muyduk?

Bir anda, bir krizle, beyinlerin altındaki eski bilgilerin üste çıkması ve Sovyetler'de, Küba'da, Kuzey Kore'de uygulanıp iflas eden modelin, 2001'ler Türkiye'sine "istikbal" diye vaad edilmesi, akıl işi midir?

Açık söyleyelim..

Ecevit ve koalisyon yoldaşları, sonunda bu noktaya getirdiler Türkiye'yi..

Ve hepimiz biliyoruz..

Mümkün olsa, Ecevit ilk fırsatta, "Yerli Mallar Haftası"nı falan da başlatacaktır..

Antep'in fıstığı, Malatya'nın kayısısı, Rize'nin çayı, İzmir'in üzümü ve Yarımca'nın kirazı ile kurulacak sofralarda, dünya rekabetine karşı, "biz de varız" diyecektir..

Bir yanda "Bilişim Fuarı" açıp, "dijital-çağ"a girmeye çalış..

Bir yanda da, devleti ve ekonomiyi yeniden yapılandırmak yerine, Amerikan Doları'nı yasaklamaya çalış..

Üstelik bunun öncülüğünü de "Ticaret Odası" yapsın!..

Gerçekten, söyleyecek söz bulamıyoruz.. Şaşkınlık içinde izliyoruz tabloyu..

ŞAKA

Allah affetsin!..

Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, Rahşan Ecevit adına günah çıkartmış..

-Şartlı salıverme ile serbest kalan 23 bin 500 kişiden sadece 162'si yeniden suç işledi, demiş..

Bu arada "Garih cinayeti zanlısının şartlı salıverilmesinden üzüntü duyuyoruz" sözlerini de eklemiş.. Ve demiş ki..

-Yeniden suç işleyen 162 kişi, genelde mala karşı suçlar işledi..

Evet.. "Genelde" öyle..

Zaten bir cinayet "haber"dir.. Birden fazla cinayet, genelde "istatistik"tir..

İLTER TÜRKMEN

En saf eroin "China White"dır..

Cahillik ve görgüsüzce herşeye özenmek ne kötü şey..

Eski Dışişleri Bakanı İlter Türkmen, "Hürriyet"teki köşesinde, "Organize Suçlar ve Türkiye" konusunu işlerken, örneği vermiş..

Şöyle diyor..

-Türkiye eroin üretiminde ve ticaretinde ön planda bulunan ülkelerden biri.. Türkiye'ye kaçak olarak İran veya Kafkasya üzerinden ham afyon, baz morfin veya düşük kalitede eroin geliyor. Bu ürünler, Türkiye'deki laboratuarlarda, iyi kalitede eroine dönüştürülüyor. En saf eroinin adı CHİNA WHİTE.. Mutena gece kulüplerimizden birine bu ismin verilmesi, herhalde "decadance" sembollerinin son zamanlarda prim yapmasından ileri geliyor..

Evet.. "China White" yani "Çin Beyazı", en saf eroine verilen ad..

Acaba, bu eğlence ve yemek mekanına, Londra'dan veya New York'tan bu adı alıp, İstanbul'da verenler, bunu hiç düşünmüşler miydi?

Cahillik ve görgüsüzce herşeye özenmek, ne kötü şey..


9 Eylül 2001
Pazar
 
MEHMET BARLAS


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED