|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Pergel, daire çizmek için kullandığımız bir gereç. Pergelle düzgün (bu demektir ki, olması gerektiği gibi) bir daire çizebilmek için onun bir ayağının sabit olması gerekir. Pergelin bir ayağı sabit durmadan da ben onu kullanabilirim diyemezsiniz. Bir ayağı sabit durmayan bir pergelle çizmeye yeltendiğiniz daire, daire olmaktan çıkar, ortaya eciş bücüş bir biçim gelir. Pergelin sabit olması gerektiğini düşündüğümüz ayağının illa da sabit olması gereken ayağının olması gerekmiyor. Pergelin sabit olması gereken ayağı sabit kalsa, fakat hareketli ayağı istikrarlı olmaktan çıksa, bu durumda da düzgün bir daire çizme teşebbüsü akim kalır. Böylece pergelin hem sabit ayağının konulduğu yerde durması, hem de hareketli ayağın istikrarlı biçimde hareket etmesi gerektiği söylenmiş oluyor. Düzgün bir daire çizebilmek için pergelin iki ayağının da, olması gerektiği gibi olması gerekiyor. Siyasada ve toplumsal hayatta da, bir bakışta, hareket ve değişimin olmasını, dahası bunların gerekliliğini, günümüzün çalkantılı ortamından bakıldığında kabul etmeyen yok gibidir: herkes bir biçimde hareketi de, değişimi de talep ediyor. Hareketin ve değişimin olması gerektiğini kabul etmekle, bu hareket ve değişimin olması gerektiği istikamette seyredip etmediğini belirlemek veya en azından bu değişimin istikameti hakkında bir bilgi sahibi olmak başka başka olaylardır. Ayaklarından biri sabit olmayan veya sabit duramayan bir pergelle çizilmek istenen biçim, bir biçim olur ama onun daire olup olmadığı ayrı bir sorudur. Yasama erkinin, yürütme ve yargı erklerinin kullanılması hallerinde pergelin ayaklarının sabit olup olmadığı, en azından sabit durması gereken ayağının sabit olup olmadığı önem taşıyor. Burada, sabit ayağı yasalar, kurallar ve onların üzerinde ilkeler belirliyor. Belirlenmiş ilkelere göre, hukukun temel varsayımlarına göre belirlenmemiş olan yasama, yürütme ve yargı erklerinin, olması gereken doğrultuda hareket edip etmediklerini belirlemek imkansız kalır; böyle bir imkansızlığın bu erkleri kullanan kişiler için de söz konusu edildiğinde ortaya vahim tablolar çıkar. Yasa koyucunun yasa diye öngördüğü kuralın biçimsel olarak yasa olduğu (bu demektir ki, yasama organı marifetiyle öngörüldüğü) bilinse bile, o kuralın hukuka uygun bir yasa olup olmadığının belirlenmesi, temel ilkelerin miyarına vurulmak suretiyle belirlenebilir: ama böyle ilkeler yoksa? Yürütme erkini elinde tutanlar da, ellerinde bulundurdukları bir mevzuata göre işlerini yürütebilirler, fakat ya o mevzuat hukuka uygun değilse? Keza yargı erkini kullananlar da, ellerinde bulunan mevzuata göre hükmederler, ancak ya o mevzuat hukuka uygun değilse?.. Bu durumda bulunan bir ülkede yaşayan insanlar, zahiren bir yasa devleti (bir yasal düzen) içinde yaşadıklarını sanabilirler. Fakat böyle ülkelerde yasalar belli ilkelerin değil, fakat insanların keyfî tutumlarının ürünü olarak ortaya çıktığından (çıkacağından), hiç kimse yalnız geleceğinden değil, halinden bile emin olamaz. İstikrarlı bir düzen kurmayı düşünmek kuruntu olarak kalır.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |