|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
ABD'yi Hollywood da vurdu
Hiç umulmayan bir şey oldu ve özellikle son elli yılın tartışmasız dünya lideri Amerika Birleşik Devletleri, faili meçhul bir saldırıyla kalbinden vuruldu. Tüm dünyanın, gelişkin iletişim teknolojisisi sayesinde "canlı" olarak izlediği saldırı ve sonrasında yaşanan panik, çoğunluğu Hollywood tarafından çevrilen, çarpışma ve patlama sahneleri bilgisayar ekranında hazırlanan filmleri bile geride bıraktı. Bıraktı çünkü, izlediğimiz her şey bu defa "gerçek" ve "eş zamanlı"ydı. Oyuncu ve figüranların yer almadığı bu dehşet görüntüleri zekice planlanıp kurgulanmış ve tıkır tıkır işleyecek şekilde uygulanmış olsa da, ilk defa aynı anda bu kadar çok insan tarafından izlenen bu görüntüler bir filmin "şok" sahneleri değildi. Hollywood'un çıtası yükseldi Önceki gün, 11 Eylül 2001 tarihinde ne olduğu, saldırının kimin tarafından ve neden yapıldığı, yeni bir çağın başlayıp başlamadığı, global bir kaosa davetiye çıkaran bu saldırının ardından dünyanın bundan sonra nasıl bir hal alacağı elbette ki merak konusu. Bunun tahlilini yapacak değiliz. Biz size sadece bundan önce, ABD'ye yapılan saldırıları konu alarak izleyicide adrenalin yükselmesine neden olan Hollywood yapımı filmleri hatırlatacağız. ABD'nin II. Dünya Savaşı'na girmesine ve Hiroşima ile Nazagaki'yi bombalamasına neden olan Japonlar'ın Pearl Harbor baskınını yakın zaman önce sinemaya aktaran Hollywood'a aslında, bu saldırıyla birlikte epeyce bir iş çıktı. 11 Eylül'de yaşananlarla, uzun zamandır senaryo sıkıntısı çeken Hollywood'a yüklü bir malzeme çıktı. Gerçek, sanala galebe çaldı Yedinci sanat olarak adlandırılan sinema, başka hayatlar, olaylar göstererek izleyicide gerçeklik duygusu oluşturmayı amaçlar. Korkutur, ürpertir, imrendirir, gevşetir, güldürür, şok eder; insanların duygu dünyasını harekete geçirmeye çalışır. Ama 11 Eylül'de ABD'de yaşananlar şu ana kadar hiç- bir film senaryosunda görmediğimiz bir mükemmellik ve sarsıcılık içeriyordu. Gerçi dünya, canlı bir savaşı ilk kez izlemiyor. Daha önce Irak'ın Kuveyt'i işgalinin hemen ardından ABD'nin Irak'a yaptığı müdahalenin de çok sayıda izleyicisi olmuştu ama ABD ve Avrupa'nın elinde olan büyük haber ajanslarının dünyaya geçtiği görüntüler, bir savaşın dehşet yüzünü değil sanki bir havai fişek gösterisinin ışıldayan resmini taşımıştı ekranlara. Aşağıda insanlar ölüyordu ama Irak semaları ışıl ışıldı! Perdede dehşet Bu kadar büyük bir acıyla ilk kez karşılaşan Amerika halkı, ulusal saldırı politikalarının kimlerin canına malolduğundan bihaber şekilde, ya sadece kendilerinin daha önce yaşadıkları daha küçük çaplı acıları kaşıyan filmleri izledi ya da başlarına gelmesini hiç ummadıkları ama gerçekleşmesi halinde felaketleri demek olan "hayal ürünü" saldırı ve savaş filmlerini. Hollywood uzunca bir zamandır, birer Babil Kulesi gibi göğe yükselen mağrur gökdelenleri yerle bir eden, başta New York, San Francisco, Washington, Las Vegas gibi büyük şehirlerinin sokaklarını savaş alanına çeviren hayal ürünü filmler üretiyor. Gerçeğinin yanında bunların ne önemi var demeyin. Hollywood'un, Amerikan halkının hayali kâbusunu peyazperdeye aktardığı filmlere bir göz atın. Fight Club / Dövüş Klübü David Fincher'in yönettiği, başrollerini Brad Pitt, Edward Norton ve Helena Bonham Carter'ın oynadığı 1999 yapımı Dövüş Klübü, başını ABD'nin çektiği tüketim kültürünün tükettiği insanların şehre kustuğu nefretin filmi. İçi boşalmış bir kültüre duyduğu nefretle, bu kültürü reddeden ve hayalinde yarattığı Tyler Durden isimli arkadaşıyla bir dövüş klübü kurarak bodrum katlarında dövüş seansları düzenleyen, beyaz yakalı bir genç Edward Norton, yeraltı klübünü bütün ABD'ye yayar. Tyler Durden adı ağızdan ağıza dolaşırken, üyelere verilen özel görevlerle klüp yasadışı bir örgüte dönüşmeye başlamıştır bile. Örgütün hedefleri sürekli olarak tüketim kültürünün ürünleri ve markaları üzerinde yoğunlaşır. Final sahnesinde ise NewYork'ta, bankların kredi kartı merkezlerinin bulunduğu gökdelenler, kredi kartları tüketimi körüklediği ve sistemi beslediği için birer birer havaya uçurulur. Peacemaker Yönetmenliğini usta yönetmen Mimi Leder'in yaptığı 1997 yapımı Peacemaker de, New York üzerindeki korku bulutlarına işaret eden bir film. Filmde Rusya'nın bir yerlerinde çarpışan iki trenden biri nükleer bir parça taşımaktadır. Büyük bir patlama olur ve dünya alarma geçer. Beyaz Saray'ın nükleer bölümünde görevli uzman Dr. Julia Kelly (Nicole Kidman) bunun bir kaza olmadığını düşünmektedir. Haklıdır da. Özel haber alma servisinden Albay Thomas Devoe de (George Clooney) aynı kanıdadır. İkili, ilerleyen günlerde sırt çantasında bomba taşıyan teröristi New York sokaklarında kovalamaya başlar. Air Force One Yine 1997 yapımı bir film. Air Force One önceki gün ABD başkanının olası bir saldırıya karşı korumak amacıyla havada / uçakta tutulmasında açığa çıkan bir korkunun filmi. Yönetmenliğini Wolfgang Peterson'un yaptığı filmde Harrison Ford, Glenn Close ve Gary Oldman oynadı. ABD Başkanı Moskova ziyaretinden sonra evine dönerken uçak Rus hava korsanlarınca ele geçirilir. Medya aracılığıyla isteklerini duyurmak, hapisteki General Redek'in serbest bırakılmasını istemektedirler. Başkan'ın da Moskova'ya gitmesini şart koşarlar. Karışıklık sonucunda Başkan'ın uçaktan kaçtığı sanılırsa da eşini ve kızını kurtarmak isteyen Başkan hâlâ uçaktadır. The Siege ABD askerlerince kaçırılan bir Müslüman lider, daha büyük sorunlara yol açar. New York şehri, tüm terörist grupların hedefi haline gelir. FBI'ın özel terörist bölümü başkanı Anthony Hubbard (Denzel Washington) CIA ile işbirliğine girmek zorunda kalır. Bu arada New York'ta bombalı saldırılar düzenlenmektedir. ABD yönetimi, orduyu New York sokaklarına göndermeye karar verir. Ordunun başında ise General William Devereaux (Bruce Willis) bulunmaktadır. New York bir anda savaş alanına döner. Filmin yönetmeni Edward Zwick. Yapım tarihi ise1998. Broken Arrow / Kırık Ok Yönetmen John Woo'nun yönettiği Kırık Ok 1996 yapımı. "Kırık Ok" nükleer bir parça kaybolduğunda kullanılan bir terim. Filmde ABD ordusunda görevli pilot Deakins (John Travolta), nükleer bomba taşıyan uçağı ele geçirir. Aynı uçakta bulunan diğer pilot Hale (Christian Slater) ise düşen uçaktan kurtulmuştur. Bu arada Deakins, nükleer bombaları satmaya çalışılır. Utah'ın dev kanyonlarında kovalamaca başlar. Bombalardan biri yer altında patlar. ABD panik içindedir. The Rock / Kaya Michael Bay imzalı The Rock / Kaya'nın yapım tarihi 1996. Bir grup deniz komandosu, turistik hale getirilen Alcatraz Hapishanesi'ni dolaşan turistleri rehin alır. Ellerinde kimyasal silahlar vardır ve istekleri yerine getirilmezse, San Francisco'yu yok etme tehdidinde bulunmaktadırlar. İstedikleri ise 100 milyon dolardır. Hükümet, iyi eğitimli askerlerle başa çıkmak için hapishanede kalmış bir mahkumdan (Sean Connery) yardım ister. Yanına da kimyasal madde uzmanı ve askerlikten habersiz bir bilim adamını (Nicolas Cage) verirler. İkili, sinir gazlarının San Francisco semalarına yayılmasını önlemek için çalışırlar. Con Aır Bir grup tehlikeli mahkum uçakla başka bir yere nakledilirken uçağı ele geçirirler. Uçakta bulunan eski bir ranger Cameron Poe (Nicolas Cage), kendini gözü dönmüş adamların ortasında bulur. Uçak son hızla Las Vegas'a doğru gitmektedir. İstekleri yerine getirilmezse Las Vegas'ı yerle bir edeceklerini söylerler. Bazı yetkililer uçağı havada vurmayı önerirler. Ancak uçaktaki bir kişi hem kendisinin hem Las Vegas'taki milyonlarca insanın hayatını kurtarabilecektir. 1997 tarihli Con Aır yönetmen Simon West imzasını taşıyor. The Art of War / Savaş Sanatı Christian Duguay'ın yönettiği Savaş Sanatı ise diğerlerine göre yeni bir film. 2000 yapımı. Birleşmiş Milletler'e eleştiriler yönelten bir film. Shaw, Birleşmiş Milletler'in kirli işlerini yürüten takımda çalışan, barışı ve işbirliğini korumak için ispiyonculuk yapan ve ahlak dışı davranışlarda bulunabilen bir operatördür. Ölü Vietnamlı mültecilerle dolu bir konteyner bulundukları sahile geldiği sırada, Çin Büyükelçisi de Çin ve ABD arasındaki yeni bir ticaret anlaşmasının kutlandığı bir yemekte öldürülmüştür. Shaw'un görevi, cinayeti çözmek ve FBI ve Triad gangsterlerinden kaçarak neler olup bittiğini anlamaktır. Zor Ölüm / Die Hard
Bruce Willis'in tüm dünyada çok izlenen filmlerinin başında ilki 1988'de çevrilen Zor Ölüm geliyor. Filmde teröristler bir gökdeleni ele geçirmiş, istekleri yerine getirilmezse binayı içindekilerle havaya uçuracaklarını söylemektedirler. Polis McClane (B. Willis) hem teröristleri durdurmak, hem de binadaki eşine kavuşmak için can pazarlığına girişir. Zor Ölüm 2'de ise teröristler havaalanını ele geçirmiş, uçakları düşürmektedirler. 1995 tarihli Zor Ölüm 3'de ise "Simon" adlı terörist (J. Irons) New York sokaklarına bombalar yerleştirmiştir. İstediği yüklüce para verilmezse bombaları patlatma tehdidinde bulunur. Ve yapar da. Kurtarıcı her iki filmde de elbette aynı polistir.
|
|
|
|
|
|
|
|