T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Filmler, romanlar ve benim senaryom

Geçenlerde bir kanalda Yurttaş Kane (Citizen Kane, 1940) filmiyle karşımıza çıkan Orson Welles, ilk kez, H. G. Wells'in 'War of the Worlds' (Dünyalar Savaşı) adlı eserinin radyoda temsiliyle (1938) şöhrete ulaşmıştı. Marslı yaratıkların ABD'ye saldırısını o kadar inandırıcı biçimde radyoda canlandırmıştı ki Welles, milyonlarca Amerikalı gerçekten saldırıya uğradıklarını sanıp paniğe kapılmıştı. Sahtesi bile panikletirken, ülkenin en önemli sembollerini hedef alan saldırı bütün Amerika'yı derinden sarsmış olmalı...

"New York'taki ikiz binalara saldırı" haberini aldığımdan beri yabancı televizyonları izliyorum; hiçbirinin aklına, muhayyilelerini zorlayarak 'kıyamet senaryoları' yazan romancıları ve ABD'ye saldırı filmleri çeken rejisörleri ekrana çıkarmak gelmiyor. Oysa, sanki 'olmuş' bir şeyi değil de, özenle sahneye konulmuş bir 'canlandırma' seyrediyor gibiyiz...

Benim bir tezim var: Bugünün dünyasında gerçekler kurgulananı aşıyor. Bu tez, önceki güne kadar Türkiye için yüzde 100 doğruydu; New York ve Washington'daki saldırılarla birlikte ABD için de doğruluk kazandı... Gazeteler Pentagon'a uçakla saldırılan bir romandan söz ediyorlar, 'Independence Day' (Bağımsızlık Günü) filminde Beyaz Saray'ın da hedef alındığını hatırlıyoruz. Ancak, ekranlardan kanlı-canlı izlediğimize benzer bir 'kurgu' hiçbir romanda, hiçbir filmde düşünülmüş değil...

ABD'nin değişik kentlerinden birbirine yakın saatlerde kalkan dört uçağın ele geçirilmesi, bunların sembolik değerleri bulunan yedi farklı hedefe yönlendirilmesi, uçakları ikiz kuleler ile Pentagon'a çarptırarak binlerce insanın ölümüne sebep olunması... "Bu adam üşütmüş" denmeyi göze almadan roman konusu yapılamayacak kadar 'uçuk' bir senaryo bu...

Tom Clancy'nin 'Debt of Honor' (Onur Borcu) romanı, ortak bir oturum sırasında Amerikan Kongresi'ne yapılan bir saldırıyla biter. Çok sayıda senatör ve milletvekili patlamada ölürler. Bir kaç bakan ve ABD başkanı da o terörist eylemde hayatlarını kaybeder. Romanın kahramanı Jack Ryan, başkan yardımcısı olarak yemin etmek üzere geldiği binadan, saldırı sonrası, ABD'nin ve tabii dünyanın da 'en güçlü adamı' olarak çıkar... Clancy, sonraki romanı 'Executive Orders'da (Başkanın Tâlimatları), başkanlığı üstlenmiş Ryan'ın Amerika'nın düşmanlarıyla başa çıkmasını işler...

Benim bildiğim, bugünküne benzer bir duruma en yakın senaryo Tom Clancy'nin birbirini tamamlayan bu iki romanıdır.

Hollywood da 'siyasi gerilim' senaryolarına meraklıdır. ABD'de sistemi eline geçirmek üzere biraraya gelmiş gizli örgütler (Shadow Conspiracy-Gölge Komplosu) veya ABD başkanını bir punduna getirip ortadan kaldırmayı amaçlayan tuzaklar (Conspiracy Theory-Komplo Teorisi), dışarıdan saldıran yabancılar (Mars Attacks-Mars Saldırıyor) konulu filmler çevrildi. Ortadoğulu teröristlerin New York'ta bazı binaları hedef alan eylemleri de (The Seige-Kuşatma) film konusu oldu. New York'un saldırıdan sonra düşeceği zavallı durumu 'Escape From New York' (New York'tan Kaçış) filminde gördük. Ancak, çok iyi planlanmış, hassas biçimde uygulanmış, büyük çapta hedefine ulaşmış, binlerce insanın ölümüne yol açmış, sistemi sarsacak kadar Amerika'yı kalbinden vurmuş önceki günküne benzer bir eylem üzerine oturan film hatırlamıyorum...

Amerika'nın eylem sonrasında büyük bir şaşkınlık yaşaması, bu sebeple, anlaşılabilir bir gelişme. Muhayyilesi çok güçlü romancı ve filmcilerin bile tahayyül edemediği türden bir eylemin muhatabı oldu ABD. CIA ve FBI gibi, her yıl bütçeden milyarlarca dolar tahsisat alan istihbarat örgütlerinde yazılmış 'en kötü saldırı senaryoları' arasında da, yaşanılanı uzaktan da olsa andıran bir senaryo bulunduğunu sanmıyorum. 'Akbabanın Üç Günü' (Three Days of the Connor) filmindekine benzer, sırf bu amaçla kurulmuş bir birimde çalışanlar, "New York'taki ikiz kulelere, Washington'daki Pentagon binasına, ülkenin çeşitli havaalanlarından kalkan yolcu uçaklarıyla saldırılıp binlerce insanın ölümüne yol açılabilir" diye bir muhtemel eylem planı yazsalar, patronları, o gün adamların işlerine son verebilirdi.

Ekrana çıkartılıp, "Bu iş sizce nasıl olmuştur?" sorusuna muhatap olsaydı, daha önce hem Columbia'daki uyuşturucu kartellerini, hem kendi ülkesindeki Mafya'yı, hem de ideolojisi adına teröre bulaşan yabancıları romanlarına konu yapan Tom Clancy nasıl bir cevap verirdi acaba?

Onun nâmına senaryoyu ben yazayım, bakalım inandırıcı bulacak mısınız?

Yeni dünya düzeni geleneksel güç dengelerini yerle bir ediyor. Karaparayla, rüşvetle ve yeraltı dünyasıyla tarihte görülmemiş bir mücadele başladı. Bu arada, dışlanan ve küreselleşmeyi dünya için tehlike gören örgütler de var. İntihar saldırısını göze alabilecek ideolojik saplantılıları, hareket alanları iyice daralmaya yüz tutan uyuşturucu kaçakçıları ve geliri karapara olan patronları bir araya getiren bir uluslararası konsorsiyumun, işsiz kalmış asker ve istihbaratçıların da desteğini alarak planladığı bir eylem olarak tasarlardım romanımı... ABD'nin eylem sonrası sergilediği şaşkınlıktan en fazla yararlananlar benim tasarladığım konsorsiyum içinde yer alabilecekler değil mi?

Gözlerim ekranlarda Tom Clancy'i aramaya devam edecek...


13 Eylül 2001
Perşembe
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED