T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
"Deklaratif gizlilik"

Kemal Derviş'in New York'taki temasları sırasında gündeminin ve görüşmelerinin gizli tutulmasını istemesi Türk siyaset geleneği açısından hem çok olağan hem de alışılmamış bir davranış. Kaldığı oteli bile değiştiren Kemal Derviş devlet adına yapacağı resmi görüşmelerin gizli tutulmasını istemesinin siyaset etiği, açıklık ve demokratik teamüller açısından kabul edilebilir bir yanı yok. Hatta Türk siyasetine dahil oluş biçimi, bağlantıları ve uygulamaya koyduğu program üzerinde çekince ve muhalefetin yoğunlaştığı bir ortamda gizlilik talebinin anlayışla karşılanmasına imkan yok.

Memleketin ekonomik ve siyasal anlamda önemli kırılmalara -ki bu bazılarına göre dönüşümün adıdır- maruz kaldığı; geniş bir kesim tarafından şaibeli görülen projenin mimarının gizlilik talebinde bulunmasının konumu ve programı üzerindeki spekülatif tartışmaların artmasına neden olacağı açık. Bunu bile bile ya da bilmeyerek göze alması Derviş'in yürüttüğü/yürüteceği siyaset tarzı hakkında daha rahat konuşmamıza imkan veriyor.

İlkin şunu belirtmekte yarar var. Türk siyaset geleneği açısından Derviş'in talep ettiği "gizlilik" ne ilk ne de son örnektir. Tarihsel olarak da Türkiye'nin kaderini belirleyecek tüm önemli anlaşmaların gizli yapılan birkaç kişilik görüşmelerde alınan kararlarla hayat geçirildiği artık biliniyor. Tanzimat'tan bu yana özellikle iç siyasi yapıyı ilgilendiren reformlardan uluslararası anlaşmalara kadar pekçok uygulama gizli görüşmelerde verilen sözlere binaen yürürlüğe konmuştur. Avrupa Ekonomik Topluluğu'na (bugünkü Avrupa Birliği) giriş kararının alınmasından Özal döneminin Körfez politikasına kadar geleceğimizi belirleyen bağlayıcı önemli anlaşmaların bir kısmı Bakanlar Kurulu'nun bile haberi olmadan uygulamaya konmuştur.

Özal'ın devleti ilgilendiren önemli konularda yaptığı görüşmelerde devlet adına yanında kimseyi bulundurmaması hayli eleştiri almıştı. Devlet zabıtlarına bile geçmeyen görüşmelerde nelerin konuşulduğu, ne türden sözlerin verildiği sorgulanmıştı. Ne var ki eleştiri alan bu tarz-ı siyaset ilk defa Özal'la keşfedilmiş ya da bir daha tekerrür etmeyecek sıradışı bir uygulama olduğu kanaati uyandıran bir üslupla eleştirilmişti. Oysa bu "gizlilik" uygulaması ne ilk ne de son olacaktı.

Özal'ın şahsına özgü fütursuz tavrına karşın Derviş'in daha Amerikanvari tutumu onun tarzı ve siyaseti ne şekilde yürüteceği hakkında ipuçları veriyor. Sosyolojik anlamda Amerikan toplumunun en belirgin özelliklerinden biri olarak "doğrucu toplum" olması gösterilir. Siyasete açıklık ilkesini kazandıran bu doğruculuk etik olarak daha çok dekleratif boyutu önceleyen bir "doğrucu"luktur. Clinton'ın sekreteri ile kurduğu ilişkiyi sorgulamaktan çok gizlemesini sorgulayan bir siyasal etik anlayışını öne çıkarır.

Bu anlamda Derviş'in "gizliliği" deklare ederek "gizlememe"si Amerikan tarzı siyasetin bir örneği olarak O'nu biçimsel olarak Özal tarzından farklılaştırıyor. Ne konuşulduğundan çok nasıl konuşulduğu üzerinde yoğunlaşılan bir siyasal etik kaygısı bundan böyle siyaset tarzımızı belirleyecek. Siyasette ve ekonomide yeniden yapılanmayı öngören siyasal kültür bundan böyle daha açık siyaset tarzını-ahlakını yerleştirecek.

Globalleşme adına ülkenin teslim edilmesine karşı çıkmak nasıl statükoyu savunmakla eşdeğer görülüyorsa dekleratif gizliliğe karşı çıkmanın da kapalı kapılar ardında pazarlıkla siyaset yapmayı savunmakla eşdeğer görüleceğinin kaçınılmaz olduğunu biliyorum. Ancak neyi savunursanız savunun değişmeyen bir şey var ki, yarınlarımızı ipotek altına alan her türden anlaşmalar hâlâ bizden hatta devleti yöneten çoğu siyasilerden habersiz alınmaya devam edecek.


14 Haziran 2001
Perşembe
 
AKİF EMRE


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED