T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Reel ekonominin çığlığı

MÜSİAD Başkanı Ali Bayramoğlu'nun dernek merkezinde bir grup gazeteciye söylediği "alarm" niteliğindeki sözleri not almaya çalışıyorum. Başkan feveran içinde konuşuyor:

"-Türkiye 3'üncü büyük krize gidiyor. Bu 22 Kasım'a, 19 Şubat'a benzemez, onları mumla arayacağız, bu Türkiye'yi öldürür.

-2001 sonunda Türkiye'nin iç borcu 100 katrilyona çıkacak. 4 ayda 23 katrilyon artmış iç borç.

-Her şeye el koyacaklar. TÜPRAŞ'a müpraşa, her şeye... Bakanlık binalarına bakıp, bu kaç para eder diye soracaklar. Devlet 5-10 ailenin eline geçecek.

-Türkiye'nin günlük iç borç faizi 150 trilyona çıktı.

-30 katrilyonluk ek bütçenin 26 katrilyonu faize gidecek.

-10 yılda ödenen iç-dış borç faizi 320 katrilyon.

-Bankacılarla perde arkasında pazarlık yaparak ülke kurtulmaz.

- "Türkiye'yi faiz illetinden kurtarma kampanyası başlatmalıyız"

- "Mali piyasaları ürkütmeyelim, kampanyası yürütenlerin her birinin bankası var."

Bunları abartılı bulanlar olabilir. Oysa MÜSİAD Başkanı tüm bunları, ek bütçe tasarısına bakarak söylüyor. Buna göre 2001 yılı faiz harcamaları 42.3 katrilyon olmuş, oysa vergi gelirleri toplamı 37.1 katrilyonda kalıyor.

2001 yılı bütçe açığı 5.2 katrilyon olarak görülmüşken, şimdi 5 mislinden fazla bir artışla 28.1 katrilyona çıkmış. Açık faizden doğuyor.

Güngör Uras, "Öyle köprü zammıyla kapanmaz bu açık" diye sesleniyor. Yeni vergiler ve para basmaktan başka çıkar yol olmadığını ifade ediyor.

TÜSİAD Başkanı Özilhan "Bu yolun sonu uçurumdur" çığlığını atmış.

IMF şablonları Türkiye hesabına ancak safdilleri tatmin ediyor.

Bakınız M. Karaalioğlu ile mülâkatında İktisatçı Mustafa Sönmez neler söylüyor:

"IMF'ye verilen mektup, tamamen bir borç tahsilâtı operasyonudur. Programın adı borçları ödemek. Sıkıntı sonunda düze çıkmak yok. Sırtımızda bu kez de 154 milyar dolarlık bir borç yükü duracak. Borcunu yüksek maliyetlerle ödemiş bir ülke olarak kalmaya devam edeceğiz. Kemal Derviş de bu programın tahsildarıdır. Türkiye'nin gelişmesi ve kalkınması ile ilgili bir vizyon söz konusu değildir. Türkiye'nin bu yıl sonuna kadar ödemesi gereken iç ve dış borç miktarı 79 milyar dolardır. Bu parayı büyük ölçüde iç kaynaklardan temin edeceğiz ya da dışarıda başka türlü borçlanacağız. Özelleştirmeye "değişim" diyorlar. Satacaksın, borç ödeyeceksin. IMF ve Dünya Bankası'nın umurunda olan tek şey var; toplanan kaynaklar tütüne, tarıma, maaşa, sağlığa, eğitime vs gitmesin, borçlara gitsin. Borçları ödeyin. Bunu ödeyebilmeniz içinse kemerleri sıkın. Bütün harcamalarınızı reel olarak yüzde 8 azaltın da buradan tasarruf ettiğiniz paralarla borç ödeyin." (Yeni Şafak, 10 Haziran 2001)

Bu operasyonu 1885'te Düyün-u Umumiye İdaresi yapmıştı, şimdi görevi uluslararası sermaye adına IMF üstlendi.

Amacım IMF'yi suçlamak değil. Bu müesseseler bunun için vardır, misyonları budur. Varoluşlarının gereğini ifa ediyorlar. Varıp çaresizlik içinde kapısına dayanırsanız, size vereceği öğüt "borçlarını öde kardeşim, borç öde ki borç alabilesin" olur. Uluslararası tefeciliğin kanunu budur.

Kaldı ki yerel faiz düzeni de başka türü işlemiyor. Bakın, çoluk çocuk çalışıp, milletçe ekmeğimizden kısıp devletin bankalara olan milyarlarca dolarlık faiz borcunu ödeyeceğiz. Konsolidasyon dediniz mi, bankacılar ayaklanıyor, faiz gelirlerine vergi dediniz mi ayaklanıyorlar. Borcu, borcun faizini ödemek için borç lâzım, borç alamadınız mı iflâs ediyorsunuz. Bankalar istedikleri faizi vermediğinizde borç vermiyorlar. Nereden baksanız tıkanma...

Bu, borçlu bir adamın tefeciye mahkûm olmasından daha hallice değil.

Birileri getirmiş Türkiye'yi batağın başına bırakmış.

7 sülâlemiz borç ödeyecek. Çocuklar 3 bin dolar borçla doğuyor.

Türkiye'nin düzeninin geldiği nokta!

Birileri "bu düzen asla değişmemeli" diyor. Çünkü bu düzen birilerine elini ılıktan soğuğa vurmadan rant sağlıyor. MÜSİAD Başkanı "Devlet 5-10 ailenin eline kalacak" derken boş atmıyor. Hadi siz beş-on daha ekleyin. Aslında bankası olanlar dışında hemen tüm reel ekonomi S.O.S veriyor. Tüm Ticaret ve Sanayi Odaları ağlama duvarına dönmüş durumda.

Ne olacak bunun sonu?

"3. kriz korkusu" işin içindeki bütün yürekleri zorluyor. Ali Bayramoğlu "biraz totaliter bir tavrı tavsiye edeceğim ama tek çare iç borçları dondurmak, yani konsolidasyon" diyor. Peki bu nasıl olacak? Türkiye deyim yerindeyse tam bir "kırk katır mı kırk satır mı?" sınavından geçiyor.


14 Haziran 2001
Perşembe
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED