|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Kemal Derviş'in "bir dediğini iki etmek" gücünde olmayan hükümetin, önümüzdeki günlerde Türk halkına yapacakları belli oldu: Zamlar, zamlar, zamlar... Vergiler vergiler vergiler... Ve bütün bunların sonucu "fakirleşme" ve "gözyaşları." Hani, İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiltere Başbakanı Churchil'in vatandaşlarına "Size kan ve gözyaşından başka bir şey vaad edemem" demesi gibi, bunlar da "Sizi fakirlik ve gözyaşı bekliyor" deseler gam yemeyeceğim. Kaç yıldır ANASOL-D, ANASOL-M ya da ECEVİT AZINLIK hükümeti olarak iktidarda bu ortaklar var. "Biraz fedakarlık birkaç ay içersinde feraha çıkacağız" diye diye, Türkiye ekonomisini içinden çıkılmaz hale soktular. İç borç, dış borç diyerek devletin bütün olanaklarını eşe dosta ikram ettiler. "Enflasyonu düşüreceğiz" dediler, kendilerince "vazgeçilmez bir çıpalı kur" programı uygulayarak ekonomiyi duvara toslattılar. O programdan vazgeçtiler "dalgalı kur" dediler, baktılar ki "dalgalı kur"da da "bir dalga" yok, şimdi ondan da kıvırmanın bir yolunu arıyorlar. Dilleri varmıyor, varsa "Ülke iflas etti. Herkes kendi başının çaresine baksın" diyecekler ama onu söyleyecek cesaretleri de yok. IMF'nin ikinci kredi diliminin serbest bırakılması için şart koştuğu "ek bütçe"yi görünce insanın tüyleri diken diken oluyor. Azıcık hesap kitap bilen biri bile "bu ekonominin battığını, bunların götürdükleri yolla da bataktan çıkmanın imkanı olmadığını" görür. Bir ailenin bütçesi ile bir devletin bütçesi arasında ne fark var? Aile bütçesinde rakamlar daha küçük, devletin bütçesinde ise akıl karıştıran, trilyonlar, katrilyonlar var. Ama sonuçta ikisinin de bir tarafında gelir, öteki tarafında gider kalemleri bulunuyor. "Borç içersindeki bir aile" eğer bir geliri yoksa, borçlarını nasıl ödeyecek? Ya çoluk çocuk herkes, "çalışıp borçlarımızı ödeyeceğiz" hedefine inanacak ve buna dört elle sarılacak. Ya da "iflas bayrağını" çekerek, mahkemelerde icralarda sürünecek. Devlet de öyle. Bizim devletin gelir kalemlerinde vergi gelirlerinin, yükün büyük bir bölümünü kaldırması öngörülüyordu. Ekonomi çalışmayınca "zaten batmış reel sektörün vergi ödeyememesi" sonucu, vergi gelirlerindeki hedefin tutmayacağı görülünce hemen yeni "çıkış yolları" aramaya başladılar. Zaten kamu harcamalarında, daha doğrusu "devletin malı deniz yemeyen domuz" kesiminde, en küçük bir kısıntı gözükmüyor. Siz bakmayın devlet bankalarının "görev zararlarının" ortadan kaldırıldı dediği hesaba. Bir Tarım Bakanı, bir Çalışma Bakanı, bir bilmem ne bakanı çıkıp "bütçeye ek yükler getirecek" önerilerde bulunca, Kemal Derviş'den başka kimsenin kılı kıpırdamıyor. Ankara'da "fuzuli harcamalar" nedeniyle kendi yandaşlarına "şirin gözüken" politikacılar olduğu sürece, bu "eş dost kayırma harcamaları" kesilmeyecek gibi gözüküyor. Ek bütçede öngörülen 37.1 katrilyon liralık "vergi gelirleri", daha işin başında 42.3 katrilyon liralık "faiz harcamalarını" bile karşılayamıyor. Bir de "batmış kuruluşlar" yüzünden bu vergi gelirlerindeki gerçekleşme oranının düşük olacağını düşünürsek, önümüzdeki günlerde hükümetin "elini yeniden cebimize atması" kaçınılmaz bir gerçek olarak ortaya çıkıyor. Batan bankaların zararları, kamu işçileri zamları, hububat fiyatları, fındık fiyatları derken, hükümetin "dağıttığı ulufeler" daha sonra halkımıza, "zam, vergi ve dolaylı vergi" olarak yansıyor. Maliye Bakanlığı bir zamanlar vergi verilmesini teşvik için güzel bir slogan bulmuştu. "Ödediğiniz her kuruş vergi size, okul, yol, sağlık hizmetleri olarak geri dönecektir." Bu sloganla vergi verenlerin her kuruşu, bazı kimselere, "katlar, yatlar, yalılar, trilyonluk döviz hesapları" olarak gitti. Türk halkına bu işin sadece "kazığı" kaldı. Şimdi Türkiye'yi yepyeni bir "zam dalgası" bekliyor. İğneden ipliğe her şeye zam gelecek. Kamu ürünlerine yapılan zamların yanısıra yeniden KDV ayarlamaları ve yeni vergiler gelebilir. "Üretemiyen bir ekonomi" ile bugünkü duruma bir "çare" bulmak mümkün değil. Ne "iç borç" bulunabilir ne de "dış borç." Zaten Kemal Derviş'in gerçek görevinin ne olduğu yavaş yavaş farkediliyor. Reform ve yeniden yapılanma adıyla gerçekleştirilmeye çalışılan ve alınan kararlar, nedense hep "Türkiye'nin dış borçlarını ödemeyi kolaylaştıracak" önlemler oluyor. Türk halkının kurtuluşu ancak "üreten ve büyüyen bir ekonomi" ile gerçekleşir. Bugün bizi yönetenlerle bunu gerçekleştirmek ve bir yerlere varmamız mümkün değil. Derhal Siyasi Partiler ve Seçim Yasası çıkarılarak seçime gidilmeli ve bu "kötü gidişten" kurtulmalıyız.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |