|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Fazilet Partisi (FP) dâvâsında Anayasa Mahkemesi kararının bugüne kadar gecikmesinde, daha önce kapattığı Refah Partisi (RP) ile ilgili olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde (AİHM) açılmış dâvânın bir rolü oldu mu, bilmek kolay değil. Ancak, dıştan bakıldığında, her iki mahkemenin, önceliği birbirlerine bırakma çabası içinde oldukları fark edilebiliyor. Daha önceki benzer dâvâlarda ulaştığı kararlar bilindiği için, doğru olan, AİHM'nin RP kararını önce açıklamasıydı; önceliği Ankara'daki mahkemenin alması, Türkiye açısından gerçek bir talihsizlik... AİHM, gelişen Avrupa hukukunun uygulayıcısı olarak, parti kapatmayı çok özel şartlara bağlıyor; o şartlar göz önünde tutulduğunda, FP'nin (kendinden önceki RP'nin de) kapatılmasına AİHM'nin hak vermesi zor. AİHM, aleyhinde açılan çeşitli dâvâlarda milyarlarca dolar ödemeye mahkum ettiği Türkiye'nin, hiç değilse FP konusunda hatalı adım atmasını, RP ile ilgili kararı bir an önce açıklayarak, önleyebilirdi. Bugün Türkiye'nin de karşı karşıya kaldığı, terör, kara para, suç örgütleri, çevre kirliliği, bankalar ve borsaları kötüye kullanma gibi dertlerin hemen hepsi aslında 'uluslararası' birer sorun ve üzerlerine gidebilmek için ülkelerin birbirleriyle işbirliği yapmaları gerekiyor. Suç örgütleri ve uluslararası sorunlar üzerine global işbirliği, gerekli mekanizmalar kurulup örgütlenerek sürüyor. Bu işbirliği bir çok başka alanda da yakınlaşmayı getirdi; bunlardan biri de hukuk alanı. ABD Yüksek Mahkemesi'nin çeşitli konularda vardığı kararlar yıllardır İsrail, Alman ve Kanada anayasa mahkemeleri için de yol gösterici oluyor. Prof. Anne-Marie Slaughter'in Foreign Affairs dergisinde (76/5; Eylül-Ekim 1997, s. 186) yazdığına göre, Orta ve Doğu Avrupa ile Rusya anayasa mahkemeleri de aynı yola girmiş görünüyorlar. Ölüm cezasını 'anayasaya aykırı' bulan Güney Afrika Anayasa Mahkemesi, bu kararını, Macaristan, Hindistan, Tanzanya, Kanada ve Almanya gibi ülkelerin anayasa mahkemeleri ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin içtihatlarına da dayandırarak verdi. Bu işbirliği ve yakınlaşma karşılıklı bir etkileşim sürecinde seyrediyor. Avrupa'daki anayasa mahkemeleri 1978'ten itibaren üç yılda bir toplanıyorlar. ABD Yüksek Mahkemesi ile Avrupa'daki anayasa mahkemeleri üyelerini biraraya getiren, ya da bunlarla Orta ve Doğu Avrupa ile Rusya'nın yargıçlarını aynı masa etrafında buluşturan vesileler son yıllarda fazlalaştı. Bu arada, ticari açıdan NAFTA'yı kurmuş Amerika kıtası ülkelerinin 'Organization of the supreme courts of the Americas' (Amerikan anayasa mahkemeleri örgütü) çatısı altında buluştuklarını da biliyoruz. Bu tür işbirlikleri, ekonomik krizlerden sonra İMF baskısıyla çıkartılan yasalar sebebiyle Türkiye'de yakından tanık olunduğu gibi, yasama alanına da yansıyor. Tahkim, telif hakları, rekabet, anti-kartel yasaları, her ülkede neredeyse bir örnek bugün. Seattle'daki Dünya Ticaret Örgütü (WTO) toplantısında görüldüğü üzere büyük tepkiler çeken GATT anlaşmasıyla ticarî mevzuatı evrenselleştirme çabaları sürüyor; ceza yasaları bile, özellikle insan hak ve özgürlüklerine değdiği noktalarda, uluslararası bir anlayışı yansıtır hale gelmeye başladı. Bu sürecin bize öncelikle yansıyan yüzü, ekonomimizi uluslararası sisteme bağlayan noktalarda oldu maalesef. Türkiye, 'hukukun evrenselleşmesi' sürecinde, hak ve özgürlükler alanında bir açılmayla henüz tanışamadı. Anayasa Mahkemesi Batı'daki benzerleriyle yakın işbirliği yapıyor, bazen eski içtihatlarını tersine çevirecek kadar sürece önem verdiğini belli ediyor, başkan ve üyeler, her fırsatta, süreci ciddiye aldıkları mesajlarıyla karşımıza çıkıyorlar. Ancak, demokrasinin kanallarını genişletecek, hak ve özgürlükleri tahkim edecek konularda tutuk davranmayı sürdürdükleri de gerçek. Bunun karşılığı, Türkiye'nin dış imajının zedelenmesi biçiminde olduğu kadar, AİHM'nin milyarlarca dolara varan para cezaları da olabiliyor... FP dâvâsıyla ilgili karar, Anayasa Mahkemesi'ne, 'evrensel' gidişe ayak uydurma yönünde iyi bir başlangıç yapma fırsatı veriyor. Nasıl tecelli ederse etsin, yazıya dönüştürüldüğünde, karar, Türkiye'nin, fikir ve ifade, inanç ve ibadet, örgütlenme ve girişim özgürlüklerine sahip çıkan, hukukun üstünlüğü ilkesini benimsemiş bir ülke olma kararlılığını pekiştirmelidir. Ankara'da verilen her yanlış karar gibi, bu da, Strasbourg'tan döner yoksa...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |