T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Avrupa'daki Türkler Atatürk'ü tanımıyormuş

Televole'nin "araştırmacı" muhabirleri bizzat İsviçre'ye gitmiş, araştırmış ve görüntülemiş.

Durum, Doğan Hızlan'ın da de üzülerek belirttiği gibi, dehşet verici.

Gurbetçilerimiz (daha doğrusu Avrupa'da yaşayan üçüncü kuşak) Atatürk'ü hiç duymamış. Türkiye'nin başkenti Adana, Başbakanı Necmettin Erbakan sanıyormuş... 19 Mayıs tarihi onlar için bir anlam ifade etmiyor. 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı da herhangi bir çağrışım yaratmıyormuş.

İlahi Doğan Bey, Türkiye'de yaşayan Türkler Atatürk'ü ne kadar tanıyor?

"Bu ülkede hakkında en fazla konuşulan, fakat hakkında çok az şey bilinen adamların başında kim gelir" desem, cevabınız "Atatürk" olacaktır eminim.

İlahi tesadüf mü?

Şu sıra, gazetelerin "uzun saçlı meczup" olarak lanse ettiği bir "vatan ve millet düşmanı"nın, Fatih Kaynak'ın Stüdyo İmge Yayınları'ndan çıkmış "İlk yarı 10-0" adlı kitabını okuyorum.

Bu ülkede yaşanan "gri kasvet"in romanı.

O uzun saçlı meczubun, günlerin köpüğüne sıcak bir dokunuşu.

Soruyor yazar:

Sarı saçlı, mavi gözlü bir tabu olmaktan öte, nedir Atatürk?

Feminist dergiler okuyup evinde süs köpeği besleyen, kendisine "Atatürk yaşasaydı onun sevgilisi olmak ister miydiniz?" diye sorulduğunda, "Aaah tabii ki isterdim, onun mavi gözlerine kim dayanabilir ki" diye cevap veren orkid reklamlarından çıkma kıza göre "iyi vals yapan bir yakışıklı..."

Liberal idealler taşıyan ve yurtdışında okuduğu üniversitenin amblemini arabasının arka camına yapıştıran gözü yükseklerde genç adama göre, "Türkiye'nin Batı'ya açılan yüzü."

Her sabah temiz beyaz çoraplar giyip belediye otobüslerinde kendi kendine konuşan memur emeklisinin altmışlık kokana karısına göre, mini etek giyebilme özgürlüğü.

Kimine göre bir ateist.

Kimine göre Kur'an'da mucizesi bile olan bir dindar.

Kimine göre ikisinin ortası; laik.

Kimine göre bir diktatör.

Kimine göre 'anamızı cümle alem gavurdan kurtaran' bir kurtarıcıydı.

Ve genellikle günlük gazetelerin sol üst köşesinde bir logoydu Atatürk.

Oysa bunların hiçbiri tek başına Atatürk'ü anlamaya (tanımaya) yetmezdi.

Bunların hiçbiri tek başına Atatürk olamazdı.

Herkes "bütün"den bir parçayı kendi işine geldiği gibi koparmış, kimse tüm parçaları biraraya getirmeye cesaret edemiyordu.

Çünkü, gerçekte o bütünden, tüm eksikleri ve fazlalarıyla doğru Atatürk'ü görmekten korkuyorlardı. Ve başkalarının da o doğruyu görmesini engelliyorlardı..

Gençler Atatürk'ü tanımıyor da, bu ülkeyi yönetenler, bu ülkede sahiplik vehmedenler çok mu tanıyıp anlıyor onu?

Bakın, Atatürk, seksen küsur yıl öncesinden, içişlerimize sızmış "yabancı el"in varlığını nasıl değerlendiriyor:

"(İttihatçılar) Türk ordusunun 'güçsüz' ve 'kabiliyetsiz' olduğunu söyleyerek, Alman askeri eğitimcilerini, ayaklarına kadar giderek ve rica ederek memleketimize davet ettiler. Bu heyete Türk milletinin kabiliyetsizliğinden, beceriksizliğinden açık biçimde sözedilmiş, kendilerine adeta gelip bizi 'adam etmeleri' teklif olunmuştu. Ben ordunun kayıtsız şartsız, bütün sırları ile Alman askeri heyetine verilmesi ve bırakılmasından çok müteessirim. Daha karar verilmezden önce, bir rastlantı ile durumu öğrendiğim zaman, sesimin erişebileceği makamlara kadar itirazlarda bulunmayı görev saymıştım. İtirazlarıma kimse cevap vermedi."

İsterseniz, yukarıdaki satırları, "Alman" sözcüğünü, "ABD" ve "İsrail" sözcükleriyle değiştirerek, "Türkiye-İsrail Askeri İşbirliği Anlaşması" çerçevesinde yeniden okuyun, kim Atatürk'ü ne kadar anlamış, onun görüşlerini ne kadar özümsemiş, bir kez daha görün...


14 Haziran 2001
Perşembe
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED