T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Ekonomik çöküntü ve "şeffaflık"

Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni tam üç hafta RTÜK tasarısı ile işgal ettiler. Oysa, sırada bekleyen acil kanunlar vardı. İşte, IMF, fevkalâde onur kırıcı bir üslûpla açıkladı: "Tütün Yasası'nı Meclis'ten geçirin. Hatta Cumhurbaşkanı da onaylasın. Emlâk Bankası'nın tasfiyesini düzenleyecek kanun da Parlamento'dan geçsin. Ancak o zaman paranın ikinci dilimini veririz."

Ek bütçe

Ayrıca, ülkenin çok kötü yönetildiğinin açık bir belgesi olan ek bütçe de, Parlamento'ya geliyor. Birkaç rakam vereyim: 2001 malî yılı bütçesi ile genel ve katma bütçeli kuruluşlara 48 katrilyon 360 trilyon lira ödenek tahsis edilmişti. Şimdi 2001 bütçesine 30 katrilyon 80 trilyon ek ödenek isteniyor. Böyle büyük bir sapma, herhalde ekonomi tarihinde ender rastlanan olaylardandır.

Plan Bütçe Komisyonu'nda ek ödenek talebinde bulunan Maliye Bakanı "Enflasyon ve kur hedefinde ciddi sapmalar olmasaydı, huzurunuza ek ödenek talebiyle gelmezdik" diyor.

Türk insanının cebindeki paranın % 70'ini silip süpüren, onu, işsiz aşsız bırakan bu "ciddi sapmaların" acaba siyasi olarak birileri, faturasını ödedi mi?

Hazine'den sorumlu Recep Önal halâ bakanlık koltuğunda oturduğuna, Başbakan Ecevit ve yardımcısı Özkan'dan oluşan müthiş ikili, halâ işbaşında olduğuna göre, hiç kimse yanlışları üzerine alınmamış demek.

30 katrilyon 80 trilyon liralık ek ödeneğin, 24 katrilyon 591 trilyon lirası, faiz ödemelerine tahsis ediliyor. Ama 24 katrilyon 591 trilyon liranın, 17.3 katrilyon lirası, bütçenin finansmanı ile ilgili normal borçlanmanın faiz gideri değil. 17.3 katrilyon liralık faiz, kamu bankalarının görev zararlarının tasfiyesi ile fondaki bankaların içine düştükleri likidite sıkıntısını gidermek için gerçekleştirilen işlemlerden kaynaklanıyor. Kamu ve Fon bankalarına verilen tahvillerin, iç borçlanma senetlerinin faizi bu rakam.

Yeni borçlanma

Ama her halükârda, bu faizlerin getirdiği külfet, yeni borçlanma ile karşılanacak.

2001 yılı için başlangıçta öngörülen bütçe açığı 5.2 katrilyon liraydı. Bu açığın, 24.5 katrilyon liralık bir artışla, 29.7 katrilyon liraya ulaşması bekleniyor.

Söz konusu açığın 5 katrilyon 373 trilyon lirası vergi gelirleriyle, geri kalan kısmı, net borçlanma hasılatı ile karşılanacak.

Şu işe bakın... Hiç bütçe yapmasak daha iyi!

5.2 katrilyon lira açık tesbit ediyoruz, sonra "sapmalar" yüzünden açık 5 katrilyondan, 6 kat artışla, neredeyse 30 katrilyon liraya ulaşıyor.

Durum çok vahim; ama iktidardaki beyler, aralarındaki itiş kakıştan veyahut çıkar çevrelerine hizmet çabasından, gerçekleri pek farkedemiyor.

Hele, Derviş'in ayağına taş koymaya çalışanlar yok mu! Esasında kendi ayaklarına taş koymuş oluyorlar. Derviş, mevcut hükûmetin protezi, hayat suyu.

Artık, sokmuşsunuz Türkiye'yi bir çıkmaz sokağa. Vatandaşı da IMF'den gelecek talimata yönlendirmişsiniz. Üstelik, niyet mektubunu imzalamışsınız. En ufak tereddüt, Türkiye'nin ödeyeceği bedeli arttırıyor.

Ayak sürümeğe, sözde milliyetçilik nutukları atmaya hakkınız yok.

30 katrilyonu bulan bütçe açığı borçlanarak karşılanacak da, kim, Hazine'nin borç senetlerini alacak? Kimin güveni kaldı ki? Herkes, dolara bağlanıp, istikbaldeki fırtınalardan kendisini koruma gayretinde.

Yapılan revizyon sonucu, vergi gelirleri 37 katrilyon 150 trilyon liraya, vergi dahil bütün gelirler de, 48 katrilyon 200 trilyon liraya çıkıyor. 2001 bütçesinin giderleri ise (Yılbaşı ödeneği + ek ödenek) 78 katrilyon lira. Tekrar edelim açık 30 katrilyon lira.

Faiz ve vergiler

Devletin iç ve dış borç faiz ödemelerinin vergi gelirine oranı 1996'da % 66.7 iken, bir yıl sonra Erbakan hükûmeti döneminde % 48'e düşmüştü. Refahyol sonrasında bu oran hızla arttı: 2000 yılında % 77'ye ulaştı. 2001 için yapılan tahminler, vergi gelirlerinin faiz giderini karşılamayacağını gösteriyor. Faiz harcamalarının, vergi gelirlerine oranı % 111.

Devletin bütün gelirleri (vergi ve vergi dışı gelirleri) 48 katrilyon 200 trilyon lira; iç ve dış faiz ödemesi 41.3 katrilyon. Neredeyse bütün para faize gidiyor.

Ecevit hükûmeti, enflasyonu düşürmeyi, bütçe açıklarını kapatmayı, borçlanma ihtiyacını azaltarak faiz yükünden kurtulmayı ana hedef olarak belirlemişti.

Hedeften büyük ölçüde sapıldı. Daha doğrusu vaadlerin tam tersi gerçekleşti. Buna rağmen hiçbir şey olmamış gibi hepsi görevinin başında.

Zannediyorlar ki, Tekelci medyanın gayretiyle vatandaş gerçekleri göremeyecek ve yaratılan sanal dünyada oy desteği sürecek.

Dinci basın uydurması

Nafile bir bekleyiş. Zira vatandaşlarımız RTÜK Yasası'nın mahiyetini çok iyi kavradı. Derya Sazak'ın 12 Haziran 2001 tarihli makalesinde, "Siyası kıblesi olmayan kimi dinci kalemşorların, 'kan davası' haline getirdikleri RTÜK konusunda, meslek yaşamında hukukçu kişiliğinden, yargıç bağımsızlığından ödün vermemiş Cumhurbaşkanı'nı 'taraf' olmaya zorlamalarını, faks yağmuruna tutmalarını hayretle izliyoruz" diye yazıyor.

Sazak, bu işin organizasyonunu "şeffaflaşmaktan korkan dinciler yapıyor" zehabına kapılmış. Oysa kamuoyunun büyük çoğunluğu RTÜK'e karşı.

İşte, 11 Haziran 2001 tarihli Cumhuriyet'in başyazısı:

"20'inci yüzyıl boyunca basın yayın özgürlüklerinin tartışması, devleti simgeleyen siyasal iktidarla gazetecilerin arasında olmuştur; ancak bu kez siyasal iktidarın yanısıra, ekonomik iktidarı elinde tutan güçlerin devreye girdiğini görüyoruz; bu ikisi arasındaki pazarlık, Türkiye'de yeni bir dönemi vurguluyor. Koalisyon hükûmeti ne yazık ki bu pazarlığın aracısı olarak yeni yasaya imza atmıştır. 'Parayı veren düdüğü çalar' diye nitelenecek yeni RTÜK Yasası, Cumhuriyet kimliğinde gazetelere yaşam hakkı tanımıyor; bu gerçek açık seçiktir. Peki şimdi ne olacak? Gözlerimiz Çankaya'da! Bizim inancımıza göre, çıkan RTÜK Yasası, yalnız bizim anayasamızın temel ilkelerine ve kurallarına değil, üyesi olmaya pek özendiğimiz Avrupa Birliği'nin ölçütlerine de ters bir içerik ve koşullar taşımaktadır. Anayasa Mahkemesi Başkanlığı'ndan Cumhurbaşkanlığı'na gelen Sayın Ahmet Necdet Sezer'in kimliği, kamuoyunda güvenilirliğin simgesi olarak değerlendiriliyor. Fikir özgürlüğüne yönelik bir Türkiye'den çok, demokraside geriye dönüş anlamını taşıyan yasa, şimdi Sayın Cumhurbaşkanı'nın masasının üstündedir."

Ve Star gazetesinde yazan Umur Talû'nun makalesi:

"...Tez şu: "Buna karşı çıkanlar, maske meraklısı İslâmcılardır. Çankaya abluka altındadır." Kocaman bir yalan. Bir kere, onlar İslâmcı diye, her söyledikleri yanlış mı olacak? İki, Cumhuriyet gazetesi de mi İslâmcı? Star gazetesi de mi İslâmcı? Türkiye Gazeteciler Birliği, Yerel Televizyonlar Birliği, Çağdaş Gazeteciler Derneği, Uluslararası Gazetecilik örgütleri de mi İslâmcı? RTÜK başkanı Nuri Kayış, DSP'li Uluç Gürkan, MHP'li Murat Sökmenoğlu, Coşkun Kırca da mı İslâmcı?"

Aslında, Aydın'ın gazetelerinde aksini yazma imkânı verilmediği için kimse karşı fikri savunamıyor. Yoksa, serbest gazeteciler hep RTÜK Yasası aleyhinde yazarken, onlardan ses soluk çıkmamasının başka ne anlamı olabilir.

Bir yandan kendi gazetelerinde koyu bir sansür uyguluyorlar, bir yandan da, bize, Meclis kürsüsünden yasaya karşı çıktığımız için, bazı kalemşorlerini saldırtıyorlar.

Ama Meclis kürsüsünde de söyledim. "Felek her türlü esbab-ı cefasın toplasın gelsin / Dönersem kahpeyim millet yolunda bir azimetten"

DİP NOT:

Aydın, gene sorularıma cevap verememişsin. Oysa medyanın şeffaflığı için, önce Borsa'daki manipülasyon iddialarının aydınlanması gerekirdi. Bir de porno yayıncılıktan mahkûmiyetinin hangi müstehcen neşriyata dayandığını izah ediverseydin.

Seninle anlamsız bir polemiği sürdürerek, okurlarımın zamanını işgal etmek istemem. Yalnız bir şey söyleyeyim: Meydan gazetesine müracaat ederken sen böyle değildin. O yüzden çok istemelerine rağmen, Sabah'a gitmedim de, saf temiz bir Anadolu insanı diye düşündüğümden dolayı, senin patronu olduğun Meydan'a geldim. 1994 tarihinde, Hürriyet'in ve Kanal D'nin sahibi de değildin. Tekelleşme olgusu başlamamıştı. Dinç Bilgin –bugün aynen senin yaptığın gibi- durup durup sana saldırıyordu. Ben ona değil sana hak veriyordum. Tercüman'da Özal baskısı yüzünden yazılar sansür ediliyordu. Hatta, Özal, Kemal Ilıcak'a benden boşanırsa ancak baskıların sona ereceğini söylemişti. (Şahit Bedrettin Dalan'dır) Bütün bunların hikâyesini "Özal döneminde medyanın iç yüzü - Yazarlar Kavgalar" (Yedirenk Yayınevi) kitabımda uzun uzun anlattım. Bir bütünlük içinde okunursa, ahlâkın yozlaşmasına yol açan ilk adımların o dönemde atıldığı, benim de bu olumsuz gidişata nasıl direndiğim ortaya çıkar.

Aydın, RTÜK Yasası'na karşı çıktığım için bana saldırmaları emrini veriyorsun. Tıpkı el altından Cumhurbaşkanı'na gönderdiğin ve tehdit kokan mesajlar gibi: "Kanunu imzala, yoksa seni dincilerin adamı ilân ederiz."

İlâhi Aydın, kırk yıllık Kemalist gazete Cumhuriyet de mi dinci? Star'da Umur Talû, Sabah'ta Ali Bayramoğlu da mı dinci oldu? Senin sansürünü aşan her gazeteci yasayı tenkit ediyor. Laik cumhuriyetin yılmaz savaşçısı Aydın! Nasıl da gözünü kırpmadan gerçekleri eğip bükebiliyorsun.

Ama, vatandaş nezdinde beni yıpratmaya gücün yetmiyor. Gel istersen, birlikte, sokağa çıkalım; zırhlı araban ve korumaların olmadan. Bakalım bir Allah'ın kulu sana, "Allah razı olsun, bu memlekete büyük hizmet yapıyorsun" diyecek mi?

Belki gerçeklerle yüzyüze gelince, yanlış yolda olduğunu anlarsın.


14 Haziran 2001
Perşembe
 
NAZLI ILICAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED