T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Siyasi gramer ve parti kapatmak...

Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim. Bir siyasi partiyi kapatmak, siyaset-dışı yöntemleri ve otoriter uygulamaları "kanun" enstrümanıyla devam ettirmektir...

Siyaset demokrasinin önceliğidir. Demokratik düzen, sağlıklı bir siyasal hayatı önvarsayar. Eğer gerçek bir siyasal hayat yoksa ortada, o ülkede tutunum düzlemi olacak bir "siyasal gramer" de oluşamaz. "Siyasal gramer"i oluşmayan bir ülkede de, askerler siviller gibi konuşurken, siviller asker bakışıyla hareket ederler.

Türkiye şartlarında olup biten ise çok belli maalesef. Devlet adına ortaya koyulan, ama "devleti temsil" iddiası siyasal açıdan çok tartışmalı olan uygulamalar, "fiili durum" yaratma gücünden kaynaklanan etkiyle, yönetimi ve toplumsal hayatı şekillendirme çabasını sürdürüyor. Bunun ülkeye dayattığı bilanço çok açık: "Siyaset"i sorun çözme kurumu olmaktan çıkardı. Siyaset yerine "idare"yi ikame etti. "İdare"nin "siyaset"in dengeleyici gücünden yoksunlaşması, ekonomik krizi tetiklemeye kadar bir dizi kilitlenme yarattı.

Gelinen noktada, Türkiye'nin iç politikadan dış politikaya kadar birçok sorunla ve acilen baş etmesi gerekiyor. Şu anda -AGSK meselesinde olduğu şekliyle- belli toplantıları protesto etme veya belli karar mekanizmalarını tanımama şeklinde günübirlik ama çok sakıncalı sonuçlar doğurabilecek tutumlar alınıyor. Açık olan ise, sorunları çözmek için model geliştirme yeteneğini kaybetmiş bir görüntü vermesi Türkiye'nin.

Bu kıskaçtan çıkmak için daha çok konuşmaya ve siyaseti etkinleştirmeye ihtiyacı var ülkenin. Fakat her yeni uygulama ile iletişim kanalları tıkanırken, Türkiye'yi dünya kendisinden ibaretmiş yanılsamasına sokan içe kapanma kesifleşiyor. Demokrasiyi öncelemesi gereken siyaset, ya çeşitli mekanizmalarla sıfırlanıyor, ya da devlet adına ortaya koyulduğu söylenen uygulamalarla zemin kaybına uğratılıyor.

Siyaseti bu şekilde önceleyen uygulamaların ana karakterini, her alandaki "akreditasyon kriterleri" belirliyor. Toplumsal yaşamın her noktasından yönetimin her hücresine kadar, modern kazanımlardan uzak akreditasyon kriterleri etkili. Cumhuriyetin kazanımlarını gerileten her uygulama bu noktadan türüyor. Demokrasinin derinleşmesini engelleyen her oluşum gücünü buradan alıyor. Demokratik bir devlette kesinlikle olmaması gereken kriterler kol geziyor ortalıkta. Böylece her alanda "feodal refleksler" mevzi kazanıyor.

Bütün bu uygulamalar, post-modern zamanlara uygun olarak, kılıfına uydurularak yapılıyor. Siyasetin enstrümanı olması gereken siyasi partiler, "siyasetsizleşme"nin enstrümanı haline geliyor. Hukuk'un enstrümanı olan kanun, hukukun başka şeylerle bulaşık hale getirilmesinin manivelası olabiliyor. Siyasal erkin emrinde olması gereken "idare", siyasal erke konum biçmeye çalışıyor. Ülke kaynaklarının nasıl kullanılacağına karar verme anlamında siyasetin yetkisinde olan ekonomiyi belirleme hakkı, tersyüz edilerek, ekonomi yönetimi ekonomi bürokrasisinin siyasal alana çıkmasına olanak tanıyan aşırılıklarla donatılıyor.

İşte parti kapatmaktan hala bahsedilebilmesi, bu olumsuz ve ağır ilişkiler ağının tam ortasına yerleşiyor. Bir siyasi partiyi kapatmaktan bahsedebilmek, otoriter uygulamaların devamlılığı için kanun enstrümanını kullanmaktan ibaret bir görüntüyü çerçeveliyor. Böylece demokratik düzenin öncülü olan siyaset biraz daha budanmış oluyor.

FP'nin kapatılmasından bahsedilmesi, işte bu tablonun merkezindeki temadır. FP'nin ülkedeki siyasetsizleşmenin en sorumlu parçalarından biri olduğu, siyaset yapmaktan başka birçok işle tanımlanabilse de siyaset üretmekle tanımlanamayacağı ve bu haliyle anamuhalefet makamını kilitleyerek, istikrar fetişizmine katkıda bulunduğu, bu köşede çok söylendi. Fakat bu eleştiriler, FP'nin kanunlara uygun olarak kurulmuş olması sebebiyle ve anamuhalefet olacak kadar oy almış olması nedeniyle, demokratik düzenin vazgeçilmez bir parçası sayılması gerektiğinin görmezden gelinmesine, ima yollu bir katkı için bile kullanılamaz!

Apaçık gerçek şudur: FP'nin kapatılması durumu, siyasete yeni bir "müdahale" olacaktır. Kuşkusuz Anayasa Mahkemesi ne yönde karar verirse versin, bunu, siyasetin dengelerini ya da denklemini gözeterek yap(a)maz. Fakat karar bir kere çıktıktan sonra, Mahkeme'nin karar alma biçiminden ve yöntemlerinden bağımsız olarak, siyaset dolaysız olarak etkilenecektir.

Bu durum ise, siyasetin "iç mimari"sine çok olumsuz katkılarda bulunacaktır. Siyaset üretme zemininde bir rekabet veya hareketlilik yerine, mahkeme kararlarına göre "ayarlanan" siyasi yapı bir kere daha güçlenecektir. Mahkeme kararlarına göre ayarlanmak zorunda bırakılan bir siyasi yapının ise, siyasi rasyonaliteden daha çok uzaklaşacağını ve feodal kalıntıları yeniden diriltme çabalarını kışkırtacağını görmemek mümkün değildir.

Türkiye'nin ihtiyacı olan şey, en özgür ve açık biçimde siyaset yapmanın önündeki tüm engellerin kaldırılmasıdır. Siyasetin rasyonel ve yasaksız bir zemine kavuşturulması sözkonusu olmadan, krizlerin reaksiyon zinciriyle üretildiği bir ülke olma durumundan kurtulamaz Türkiye. FP'nin kapatılması ise bunun tam tersi bu duruma işaret eder; bir kapatma kararı çıkması halinde, bunun orta vadeli neticesi, sadece siyasi partiler düzlemine değil, siyaset kurumunun varlık sebebine müdahale olarak belirecektir. FP'nin kapatılması, ülkenin bozuk "siyasi gramer"ini -FP bu "bozuk gramer"in en asli parçalarından biri olsa da- daha çok bozacaktır...


14 Haziran 2001
Perşembe
 
ÖMER ÇELİK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED