T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Umumî arzu üzerine

Oktay Ekşi'ye takmış gibi mi duruyorum sahiden? Hürriyet başyazarının son yazıları üzerine fikir beyan etmememi dostlarım yadırgıyorlar; nereye gitsem, "Neden?" sorusuna muhatap oluyorum. "Başyazarın görevinin gazetenin görüşlerini yansıtmak olduğunu, yazılarında kendisini geriye çektiğini yazdı; tepki vermeyecek misin?" diyorlar sözgelimi... "Basın Konseyi başkanı, ama basın özgürlüğünü ayaklar altına alan RTÜK Yasası'nı savunuyor" da diyorlar...

Söz konusu kişi kıdemli bir gazeteci; ben bile ara sıra "Kendimi emekli mi etsem?" diye düşünüyorum; Oktay Ekşi'nin benim yaşım kadar gazeteciliği var, o uzun sürenin neredeyse yarısında Hürriyet'in (kısa bir süre Güneş'in) başyazarı. Şimdi kalkıp, ona, Türk basınında başyazarlık geleneğini ben mi öğreteceğim? Tam tersini yaparım ben: Oktay Ekşi, "Başyazar dediğin kendini geri çeker, kendi görüşlerini değil gazetesinin görüşlerini sütununa yansıtır" diyorsa, "Acaba ben mi yanlış düşünüyorum?" diye ikirciklenmeye başlarım...

Hürriyet'in başyazarı aynı zamanda Basın Konseyi de başkanı olan Oktay Ekşi... Milliyet'in başyazarı kim? Güneri Civaoğlu... Sabah'ınki de Güngör Mengi... Üçünün son iki gündür yazdıklarına baktığımda, Türk basınının Hüseyin Cahit'ler, Ahmet Emin'ler, Necip Fazıl'lar ile bize kadar ulaşan geleneğine bakarak çıkardığımız 'kendi görüşü olan başyazar' tanımının yanlış olabileceğini anlıyorum...

Abdi İpekçi'nin 'Durum' sütununu çoğu kez başkaları da yazarmış; öldürüldüğü haberini veren gazetedeki dış politika konulu yazısını Sami Kohen'in yazdığını biliyoruz meselâ... Ekşi, Civaoğlu ve Mengi'nin yazılarını başkalarına yazdırdıkları konusunda bir duyumum yok; Oktay Bey'in 'kendini geriye çeken başyazar' itirafı böyle bir ihtimali düşündürmeye yeterli değil...

Güneri Civaoğlu sekiz günlük bir geziyle Çin'e gitmişti; döner dönmez yazdığı ilk başyazı Çin'le ilgili değildi, bir 'RTÜK yazısı' patlatarak hepimizi şaşırttı. 'Dublör zihniyeti' yazısında, sekiz gün önce Çin'e giderken tartışılanla döndüğünde tartışıldığını gördüğü konunun aynı (RTÜK Yasası) olduğu tespitinde bulunuyor... Başyazarlar kavrayışlı olurlar; o da ayağın tozuyla olayı kavradığı biçimiyle bize de (Siz bunu Ahmet Necdet Sezer'e diye de anlayabilirsiniz) aktarıyor...

Üç noktada düğümleniyormuş konu Güneri Bey'e göre: "1- Televizyon sahipliğinin şeffaflaşması... 2- Televizyon sahiplerinin diğer alanlardaki işleri... 3- Tekelleşmenin önlenmesi..." Bu üç nokta arasında, bizim vurgulayıp durduğumuz, 312. maddeyi pekiştiren, basın özgürlüğünü daraltan, 'yalan' gibi her anlama çekilebilen kavramlara sığınarak cezaları bire bin artıran maddeler bulunmuyor...

Kendisinin yokluğunda, Milliyet yönetmeninin, beş yazarın yazılarını bir geceliğine sansürleyip, RTÜK Yasası sabaha karşı Meclis'ten geçince, sadece büyük şehirlerdeki okurlara sunduğunu duydu mu acaba Güneri Civaoğlu? 'Sansürlenen yazarlar', Milliyet'te (Derya Sazak) veya başka gazetelerde (Hasan Cemal) genel yayın yönetmenliği yapmış, ya da Melih Aşık, Meral Tamer ve Meliha Okur gibi Milliyet'le özdeş gazeteciler... Beş yazar kendilerine uygulanan sansüre ses çıkartmadılar; belki benden öğrenir de, Güneri Bey, gazetenin başyazarı olarak, "Nedir bu sansür?" diye sorar... Aksi, 'dublör zihniyeti' olur çünkü... Hatta, karnından konuşanlara ne deniyordu? Hah, 'vantrolog zihniyeti' olur...

Sabah başyazarı Güngör Mengi, dün, RTÜK Yasası'na karşı çıkanlara veryansına ayırmıştı başyazısını... Ancak, "Sahibimizi herkes bilsin" yaklaşımı, Sabah gazetesi söz konusu olunca bayağı garip kaçıyor... Haberi olsun...

Hürriyet başyazarı, "Başyazar kendini geri çeker, kendi fikirlerini değil gazetesinin görüşlerini yansıtır" dedi ve ben de artık eskisi kadar satmasalar bile hâlâ 'çok satan' kategorisinde yer alan üç gazetenin başyazarlarının son günlerdeki yazılarına bakarak "Evet, bu gazetelerde başyazarlık Oktay Ekşi'nin dediği gibi yapılıyor" tespitinde bulundum ya, bu durum zihnimi hiç rahata kavuşturmadı...

Zihnime üşüşen ilk soru şu: Gazete kendisinin 'şahs-ı mânevisi' haline dönüşmüş, 'fenâ-fil-gazete' olmuş bir başyazar, yakın geçmişte 'andıç' konusunda yaşandığı türden yanlışlara da bu yüzden mi sürüklenir? Öyle ya, Cengiz Çandar ve Mehmet Ali Birand gibi yazarları, insan hakları savunucusu Akın Birdal'ı manşetinden hedef gösteren Hürriyet'te, Oktay Ekşi'nin imzasını taşıyan "Şerefsizleri tanıyalım" başlıklı bir başyazı da yayımlanmıştı o günlerde...

Oktay Bey, sonradan, "Devlet aldattı" der gibi oldu, hatta konuyu işleyenleri mahkemeye vereceğini de söyledi, ama sonra sessizleşti. Ben, şimdi, "O yazı yüzünden kendisini eleştirirken Oktay Bey'e haksızlık etmişim" diye düşünüyorum... Yazıda savunduğu görüş besbelli kendisinin değilmiş, 'gazete görüşü' olarak yazmış o yazıyı Oktay Ekşi... Kızgınlığını da şimdi daha iyi anlıyorum...

Şu sıralarda açılan dâvâlara savunma yetiştirmekle meşgul olduğum için zihnime üşüşen ikinci soru da şu: Yazdıkları yüzünden dâvâ açılması gerekse, yazılar kendisinin değil gazetenin görüşlerini yansıttığına göre, Oktay Ekşi bu gerçeği savunmasında kullanır mı acaba?

Bu, biraz da 'umumî arzu üzerine' bir yazı oldu; idare edeceksiniz artık...


14 Haziran 2001
Perşembe
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED