T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Hiç dostları yok mu bunların?

Banka hortumlayıp içini boşaltmaktan hakkında soruşturma açılmış bir medya patronu, Kartal Cezaevi'ne düşme korkusuyla, o sırada elinde var olan gücünü, başka gazeteler susarken gerçekleri ortaya çıkarma çabası sergileyen Yeni Şafak ve patronlarına karşı kullanmıştı. Herhalde hatırladınız. Dönemin hayhuyu içinde yaygaracılara cevap yetiştirmeye çalışırken, bir yazımda, Yeni Şafak'ın sahiplerinin 'kazançlarını alın teriyle sağlayan insanlar' olduğunu belirtmek ihtiyacı da duymuştum.

Önemli bir fakültede profesör eski bir dostum, o basit koruma refleksine, "Patronunu savunmak sana düşmez" uyarısıyla mukabele etti. Haklı bir uyarıydı. Yeni Şafak'ın sahipleri, kapsamlı açıklamalar yaparak, meslek örgütlerinden kınama kararları çıkartarak, Basın İlân Kurumu'ndan resmî ilân kesimi talebinde bulunarak kapsamlı bir hukuk mücadelesini kendileri yürüttüler. Gelenek aksine oluşmasına rağmen, gazeteyi işin içine pek sokmadılar.

Herkesin çalıştığı kuruma belli ölçüler içerisinde 'sadâkat' duyması doğaldır; bu duygu insanın kurumdaki kıdemiyle pekişir de. Ancak, kurumsal sadâkatin fazla olması beklenmeyen uğraşların başında gazetecilik gelir... Gazeteci bir fikir işçisidir; halkın haber alma hakkını kullanmasını sağlayan, kendi imzasını taşıyan yorumlarını şahsen tanımadığı insanlara gazete aracılığıyla ileten bir fikir işçisi... Önemli olan, gazetecinin kendisine ve mesleğine karşı duyduğu sadâkattir. Yalpalayan, eğilip bükülen, meslek ilkelerine riâyetsiz, gücün emrine girmiş bir gazeteci kadar, içinde yaşadığı topluma zararlı bir 'yaratık' düşünülemez.

Bu sebepledir ki, gazeteci portatif işyerini sırtında taşır; mesleğini ilkelere tam uyum içerisinde sürdüremeyeceğini anladığında, çadırını bir başka arsaya taşır. Sedat Simavi'nin "Kalemini kır, ama sakın satma" öğüdü, gazetecilik mesleği için vazgeçilmesi imkânsız altın bir öğüttür...

Cumhurbaşkanı'nın onayını bekleyen RTÜK Yasası'nın gazetecilere bir yararı yok; bir gazeteci veya bir yazarın, görevini daha rahat yapmasını, bilgiye daha kolay ulaşmasını sağlayıcı herhangi bir maddesi bulunmuyor. Tersine, 'yalan haber' gibi 'soyut' bir kavram ileri sürülerek cezalar bir milyon kere artırılıyor; ayrıca 'yayın ilkeleri' görüntüsüyle 'faşizan' bir yaklaşım dayatılıyor... RTÜK Yasası, emeğiyle yaşayan gazeteciye herhangi bir kolaylık getirmezken, onun görevini ifâ etmesini engellediği gibi, yüksek para cezalarıyla gerçeklerin yazılmasını da zorlaştırıyor.

Buna karşılık, aynı yasa, bir kaç medya patronunun önündeki kısıtlamaları kaldırıyor. Artık birden fazla kanalın bütünüyle sahibi olabiliyorlar; medya gücünü 'haksız rekabet unsuru' olarak kullanamasınlar diye konulmuş devlet ihalelerine girme ile 'manipülasyon' endişesini yansıtan borsada eli olma yasaklarını da sona erdiriyor... Bu yasanın sağladığı imkânlarla, bir-iki medya patronu, çok daha zenginleşecek ve güçlenecek... RTÜK Yasası'nı çıkartmak için olağanüstü çaba gösteren siyasilerin de, tatmin etmek istedikleri medya çalışanları değil zaten, medya patronları...

Bu gerçek ortada dururken karşımızdaki manzara anlaşılır gibi değil. Medya patronları kendi çıkarlarını kendileri savunsalar kimse ses çıkartmayacak. Ancak, meslekte gelebilecekleri en yüksek noktalara gelmiş, bundan sonra düşünmeleri gereken tek konu itibarları olan anlı-şanlı gazeteciler, ünlü yazarlar, RTÜK Yasası'nın yasakçı yönlerini gözlerden gizleyip, konuyu ilgisiz alanlara çekmek üzere sıraya girmiş durumdalar. Patronların yasa lehinde 'lobi' yapmaları anlaşılabilir; ancak 'gazeteci' veya 'yazar' sıfatı taşıyanların, yasayla kendi ellerine de kelepçe takıldığı gerçeğini gizleyerek, serbest atışa kalkışmaları anlaşılamaz. Bir gazeteci veya bir yazar, kendi itibarını patronunun çıkarına paspas yapmaya nasıl razı olur?

Bu soru pek çok kişinin aklına 'çıkar karşılığı' cevabını getirebilir; ancak, patron avukatı kesilen yazarların ayrı bir ücret-i vekâle alacaklarını sanmıyorum. Bu para işi değil; kendilerini bu duruma düşürenler, bunu, patrondan ulufe beklentisiyle yapmıyorlar... Daha derin, daha farklı bir açıklaması olmalı bu ruh halinin... "Gazeteci işyerini sırtında taşır" dedikten sonra, 28 Şubat 2001 tarihinde sadece bir gazeteden 10 kadar ünlü yazarın kovulmasının, kalanlar için 'ibret' teşkil etmesini de gerekçe saymak zor... RTÜK Yasası geçsin diye canhıraş feryatlar koparan kalemşorların üzerinde etkili daha mantıklı bir 'güdü' olmalı...

Galiba buldum: Onların, mâsum bir cümleyi bile "Sana yakışmıyor" diye eleştirecek dostları yok...


15 Haziran 2001
Cuma
 
FEHMİ KORU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED