|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Televizyon kuruluşlarına getirilen ağır müeyyideler ve tekelleşme olgusu yeterince tartışıldı ama, işin basın yönü biraz hafif geçildi. Gazeteciler Cemiyeti'nin açıklamalarını da medya yayınlamayınca, gerçekler gözden kaçmış oluyor.
Bugün kamuoyunda RTÜK Yasası diye bilinen düzenlemelerin basına ve İnternet'e ilişkin kısmı üzerinde biraz duracağım. Zira televizyon kuruluşlarına getirilen ağır müeyyideler ve tekelleşme olgusu yeterince tartışıldı ama, işin basın yönü biraz hafif geçildi. Gazeteciler Cemiyeti'nin açıklamalarını da medya yayınlamayınca, gerçekler gözden kaçmış oluyor.
Cezada alt sınır
7.6.2001 tarihinde kabul edilen kanunun çerçeve 20'nci maddesi Basın Kanunu'nun 17'nci maddesini değiştiriyor, "Basın yolu ile işlenen YALAN HABER, hakaret, sövme ve her türlü fiilden doğacak maddi manevi zararın alt sınırının 10 milyar lira olacağı ve bu alt sınırın her yıl Maliye Bakanlığı'nca ilân edilen değere göre attırılacağı" belirtiliyor. Eski 19'uncu madde ise, takdir hakkını, bütün dünyadaki yaygın uygulama paralelinde, davacı ile hâkime bırakmıştı. Kanun, Cumhurbaşkanı tarafından onanırsa, bir kişi, en az 10 milyar liralık tazminat davası açabilecek; bu tazminat miktarına göre, harç yatırmakta da, parası yoksa, zorlanacak. Basın Kanunu'nun 17'nci maddesini değiştiren çerçeve 20'nci madde üzerinde Yargıtay 4'üncü Hukuk Dairesi Başkanı Bilâl Kartal da görüşlerini Cumhuriyet gazetesinde (4 Haziran 2001) açıklamıştı: "...Basın Yasası'nın 17'nci maddesinde yapılan değişikliklerle, hüküm altına alınacak tazminatın miktarı, yasa ile belirlenmiştir. Bu düzenleme biçimine katılmak imkânsızdır. Çünkü, manevi tazminat miktarının tesbiti, her somut olayın özelliği ve talep de gözetilerek, yargıç tarafından takdir edilir. Her yayında pekçok unsur ve olgu bulunmaktadır. Bazı yayınların gerçek olmasına karşılık, kullanılan sözler itibariyle sınır aşılmış, bu aşma, bir olayda aşırı, bir diğerinde çok az olabilir. Yine, böyle bir yayına, zarar görenin davranışı da sebeb olabilir." Bu, meselenin paraya ilişkin yönü. Bir de yalanın cezalandırılması konusu var.
Yalan Yasası
Yalan Yasası Özal döneminde gündeme geldiğinde, patronlarla yazarlar elele bu düzenlemeleri geri püskürtmüşlerdi. Şu anda, gazeteciler, patron talimatıyla suskun kaldıklarına, hatta aralarında bir ikisi çıkıp "yalan yazan cezalandırılmasın mı?" diye sorabildiğine göre, o günden bugüne, basın özgürlüğünün iyice geriye gittiği, bunun da sebebinin midesinden yakalanmış bir medya olduğu ortaya çıkıyor. Özal, 1988'de, Yalan Yasa tasarısını gündeme getirdiğinde, çok sayıda bilim adamı, hukukçu, görüşlerini gazetelerde açıklamışlardı. O tarihte, kendi çıkarı uğruna sütunlarını gerçeklere kapatan patronlar hâkim konumunda değildi. Zaten Yalan Yasası'na karşı gazete patronları da müşterek bir uyarı metni kaleme almışlardı. Bu metin, daha sonra Özal ile anlaşıldığı için yayınlanmadı. Özal, tasarıyı geri çekti.
Patronlardan tepki
Metin, çok sert bir üslûpla yazılmıştı: "Biz, aşağıda isimleri bulunan gazeteciler, mevcut iktidarın girişimiyle oluşan çok 'ciddi bir tehlikeyi' tüm kamuoyuna duyurma kararı almış bulunuyoruz. Bugün Türk basını, mevcut yasalarla büyük ölçüde sınırlandırılmış olan haber verme ve eleştirme görevini, şimdi de tümüyle yaptırtmama tertipleriyle karşı karşıyadır. Başbakan, destekçileri ve onların yönlendirdikleri, uzun süredir, gerçek belgelere dayanan haber ve eleştirileri dahi yalanlayarak, yayın organlarımıza 'gerçek dışı yayın yapan, kişilik haklarına saldıran' bir kimlik yakıştırmaya çalışmaktadır. Bu kampanyanın amacı, basının haber verme, eleştirme görevini engelleme ve halkımızın bilgi alma, öğrenme hakkını yok edecek yasal düzenlemelere zemin hazırlamaktır. Türk Basını olarak bizler, mevcut iktidarın, yerine oturtmaya elbirliği ile çalıştığımız demokrasiyi tahrip etmeye yönelik girişimlerini, kaygıyla izlemekteyiz. İktidar, basın kuruluşlarının yaşama imkânlarını ortadan kaldıracak yepyeni ve ağır para cezaları getirme, her haberi, her girişimi, her inancı suç sayabilme yolunu açacak kuralları oluşturma, sorumluluğu yaygınlaştırma, hukuka aykırılığı tarafsız yargı kararlarıyla belirlemeden, 'yayının önlenmesi ve durdurulmasını' sağlama, böylelikle de basına toptan sansür uygulama yolundadır. Siyasal iktidarın, bu yasalarla, basını korkutma, sindirme amacını güttüğü açıktır. Niyeti, 'kişilik haklarını koruma bahanesiyle' Türkiye'nin ve Türk insanının sorunlarını, yönetime dönük eleştirileri ve bir takım gerçekleri halkımızın öğrenmesini engellemektir. Burada belirttiğimiz amaca ulaşmak için, demokrasinin kurallarına ve Anayasa'ya aykırı düzenlemelere girişmekten de çekinmemektedir. Kişisel haklara zarar verici, gerçek dışı haberlere kesinlikle karşı olan, bu gibi eğilimleri bünyesinden dışlayan Türk basını, halkımızın bilgi edinme hakkı önlenerek, sağlıklı siyasal tercihlerde bulunabilme imkânlarının yok edilmesine tamamen karşıdır. Türk basını, sadece iktidarın benimsediği, onun savunup izin verdiği görüşleri açıklayacak, yalnız o doğrultudaki haberleri yayacak bir düzenin, demokratik sistem ve Anayasa ile bağdaşmayacağı inancındadır. Gerçekleri öğrenme hakkını Türk insanının elinden hiçbir kuvvetin alamayacağı bilinç ve tarihimizden gelen güçle, demokratik onur mücadelemizi, sonuna kadar sürdüreceğiz. Aşağıda isimleri bulunan Türkiye Gazete Sahipleri Sendikası'na üye gazeteler olarak, öncelikle iktidar partisi milletvekillerini, demokrasimizi ve basın özgürlüğünü yok etme girişimlerinin vebalini yüklenmemeye davet ediyoruz. Hükûmetin, 'basın özgürlüğünü' ortadan kaldırmayı amaçlayan girişimlerine karşı, tavrını henüz kesin çizgileriyle oluşturmayan muhalefet partilerini de, soyut ve genel ifadelerle yetinmeyip, somut görüş, kararlı tutum belirleyerek, basın özgürlüğünün ve demokratik sistemin tahribini önlemek için Meclis çatısı altında mücadeleye çağırıyoruz." (17.3.1988)
Bilim adamları
O tarihte bir çok hukukçu, Yalan Yasa tasarısı aleyhinde görüşlerini ifade ettiler. Prof. Çetin Özek: "...Haberin yalan mı, doğru mu olduğunun tesbiti zordur. Gazeteci doğruluğuna inanıp, bir haber yayınlayabilir. Özellikle politik haberlerde bu durum daha fazla geçerlidir. Basın, oyuna bile getirilebilir. Önce haber sızdırırlar, sonradan yalan denilir. Zarar yaratmadığı halde, salt haberin yalan olması kavramına dayanan suç çok tehlikelidir." Prof. Sahir Erman: "Bu tasarı, basını iktisaden çökertme amacını taşıyor. Gazete, bir haberi, yalan olduğunu bile bile mi, yoksa bilmeden mi yayınlamıştır? Tasarı, bunu, hâkimin takdirine bırakıyor. İşte bu nokta, çok tehlikeli sonuçlar doğurur." Prof. Muammer Aksoy: "Hukuk devletinde böyle işlemler olmaz. Bir habere, bir fotoğrafa 90-100 milyon lira ceza vereceksiniz. Bunu hukuk adına kabul etmek mümkün değil." Sulhi Tekinay: "Yalan haber, insanın şeref ve haysiyetini zedeleyici unsurlar taşıyorsa, zaten Türk Ceza Kanunu'nda öngörülen para ve hapis cezalarına çarptırılır. Gazeteler, bütün itinaya rağmen gerçeğe aykırı bir haber yayınlamış olabilirler. Yalanın tarifi nedir?" Burhan Ayaydın: "Basına sınırlama getirilirken, aynı zamanda gazetenin haber alma hakları kurutuluyor. Gazeteci, aleyhine açılan bir dava sebebiyle, kaynağını açıklamak zorunda bırakılmaktadır. Böyle olunca, meselâ ortaya çıkacağı ihtimalini düşünen bir hükûmet üyesi, hükûmetin aleyhindeki haberi gazeteye vermeyecektir." Prof. Faruk Erem (Basın Konseyi Yüksek Kurulu Başkanı): "Yasa, basını astronomik para cezalarıyla çökertmeyi, 'kişi haklarını koruma' bahanesiyle, basına gizli sansür koymayı amaçlamaktadır. İktidarın, demokrasinin vazgeçilmez kurumu olan basına karşı sistemli olduğunu fark ettiğimiz yıpratma ve baskı altında tutma çabalarını, basın özgürlüğünü daraltma niyeti taşıdığı açıktır."
Görüldüğü gibi 1988'de, tek bir Allah'ın kulu "Yalan Yasası'nı" desteklememişti. Bu yüzden Özal geri adım attı. Oysa, bugün, Aydın Doğan, medyadan gelen patronların tasfiyesinden sonra meydanı boş bulduğu için, basın hürriyetinin ve halkın haber alma hakkının zarar görmesi pahasına, iktidarla anlaşabiliyor. Gazetelerinde kanunun aleyhinde yazılmasını yasaklayabiliyor.
İnternet
Üstelik Basın Kanunu'ndaki aynı cezalar İnternet için de geçerli. Kanunun 26'ncı çerçeve maddesi, Basın Kanunu'na ek 9'uncu madde getiriyor. Buna göre, "YALAN HABER, hakaret ve benzer fiillerden doğacak maddi ve manevi zararlarla ilgili hükümler, bilişim teknolojileri ve internet ortamında sayfa açılması veya elektronik gazete, elektronik bülten vesaire suretiyle yayınlanan her türlü yazı, resim, işaret, sesli veya sessiz görüntü ve benzerleri hakkında uygulanır." İnternet konusunda, dünya henüz bir düzenleme yapmamışken, biz, yasağın en koyusunu uygulamaya koyuyoruz. Üstelik "YALAN HABER" gibi kanunlarda, unsurları açıkça tarif edilmeyen ibarelerle, suç ve cezada kanunilik ilkesini de çiğnemiş oluyoruz. Ayrıca, sadece İnternet gazeteleri, haber portalları değil, herhangi bir mektup dahi cezalandırılma vesilesi olabilecek. Suudi Arabistan ve Çin, İnternet'e yasal çerçeve çizen iki ülke. Bunlara şimdi, bir de Türkiye ekleniyor. Tekelci medyadan bunalan vatandaşların nefes boruları kesiliyor. İmdat Çankaya!
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |