T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Terörü lanetlemek yeter mi?

Uygulamaya konan Global McCartyizm'in Türkiye'deki ayak izlerini birkaç yıl öncesine, 28 Şubat sürecine kadar götürmek mümkün. Uluslararası destekle (tesbit Mesut Yılmaz'a ait) yürütülen, irtica ile mücadele adı altında bir tür İslamcı avına dönüşen kampanyanın siyasi bir grubun tasfiyesinden öteye anlamlar ve amaçlar taşıdığı bugün daha iyi anlaşılıyor.

Post modern darbe sürecinde kendini İslami kimliği ile tanımlayan kişi ve grupların, öz eleştiri adına bir tür 'itirafcılık'a özendirilmeleri/kışkırtılmaları hayli etkin ve sonuç alıcı yöntemdi. Özeleştiri ya da itirafcılık o hale geldi ki, var olan tüm kötülükler, sistemin tüm başarısızlıkları, komplolarının vebali Müslümanlık ya da İslamcılık hanesinhe yazılır oldu. Oluşturulan toplumsal baskı o boyutlara vardı ki, siyasi lince dönüşen kampanya toplumsal ve kültürel değerlerin imhasına kadar uzanmasına karşın kimsede buna karşı koyacak cesaret bırakmadı.

Bu durumdan memnun olanlar sadece irtica karşıtı sivil, entellektüel, siyasi seçkinci kadrolar değil, üstünde zoraki duran giysiden kurtulmak isteyen kimi siyasi ve toplum önderleri de vardı. Özeleştiri sağnağına tutulan kimi muhalif İslamcılar bu sayede postmodern darbenin geçit resmine itirafcılar kortejinden dahil olarak ideolojik kayıplarını statü zayiatına meydan vermeden geçiştirmeyi umdular.

Bu söylemin etkinliği o kada geniş ve yaygındı ki İslami kaygı ve değerler adına ne varsa değil savunulması, bir olgu olarak gündeme getirilmesi bile büyük bir siyasi ve medyatik cephenin saldırılarını göze almayı gerektiriyordu. Yazılı olmayan bir cürmün ifşa edilmesi anlamına geldi İslami değer ve kaygılardan söz etmek. Ortada iki tür söylem vardı; ya itirafcı olup bir zamanlar İslamcı olmak gibi günahlarınızdan tövbe etmek ya da laikçi elitin saldırgan uslübuyla sanal irtica tehlikesine karşı, "gölgelerin gücü adına" saldırıya geçme...

Lanet söylemi ve İslam

11 Eylül sonrası terörle savaş adına başlatılan kampanyanın söylem, dil ve yöntemleri ile postmodern darbenin kışkırttığı söylem arasında müthiş benzeşmeler var. Buna benzeşme demek ne kadar doğru olur? "İrticaya karşı yıllarca sürecek" savaşa hazırlanan zinde güçlerle, "terör yeryüzünden kalkıncaya" kadar mücadele etmeye kararlı güçlerin kullandığı dil arasında nasıl bir ideolojik ve kültürel örtüşme söz konusudur?

Türkiye'de insanların özeleştiri adına itirafçılığa kışkırtılmaları gibi global düzeyde de terörü lanetleme adına Müslümanlığı aşağılamaya, suçlamaya zorlanmaları arasındaki stratejik uyuşma dikkat çekicidir. Salt siyasal anlamda Amerika'yı eleştirmeniz, muhalefet göstermeniz bile terörle özdeşleştirilmenize, isminizini üstüne bir çizgi atılmasına yeterli görülmektedir.

Soyut anlamda teröre karşı olmakla neyin terör, kimin terörist sayılması gerektiği arasındaki ince çizginin yok oluşu; eleştiri sahibinin köktendincilerin, kötülüğün kaynağı bir kültürün beslediği terörün yanında görülmesi için yetiyor. Global düzeyde bir lanetleme yarışı ateşlenmiş görünüyor. İslam dünyasında köktendinci yani 'kötü Müslüman'lardan sayılma tehlikesine karşı, Müslüman toplumlar adına konuşanların bu dolayımı kullanarak dini ve kültürel referanslarını inkara kadar giden bir çizgiyi koyulaştırdıklarını farketmemek mümkün değil. Zaten, Müslüman/cı/lığın sonu budur demeye getiren 28 Şubatcı laikçi seçkinler köşelerinden haklılıklarını ispatlama gayretindeler... Batı'da ise, siyasilerin başta yaptıkları Haçlı çıkışı'ndan rücü etmelerine karşın, egemen söylem Müslümanlık karşıtlığına bürünmüş görünüyor.

Özeleştirinin itirafcılığa evrilmesi gibi; "lanetleme"nin (kendini) inkara dönüşmesi sanılanın aksine İslamlar arası bir ayrıma işaret etmiyor. İslami kimliği besleyen sembolik değerlerden, yaşayan unsurlara kadar tüm dinamiklere yönelik ideolojik bir cephedir söz konusu olan.

Yeni dönemde Amerika'nın mutlak ve en iyi bir dünyayı kuracağına iman eden kimi içerden kalem erbabının Müslümanlar'a, özelde de İslamcılar'a akıllı olmalarını salık vermeleri; postmodern darbenin ağır baskı ortamını global düzeyde yaygınlaştıran uygulamaları meşrulaştırıcı yeni türden bir itirafçı söylemi içeriyor.

İzzetbegoviç örneği mi?

İslamcılar'a Taliban, Mevdudi gibi çağın dışında kalmış yorum ve uygulamalar yerine modern/ist modeller önermeleri bu çerçevede anlam kazanıyor. ABD'nin oluşturacğı yeni dünya düzeninde Aliya İzzetbegoviç gibi İslam'ın modern ve Batıya dönük yüzleri örnek olabileceklerdi ve Müslümanlar bu önderlerin yolunu takip etmeliydiler.

Bilge kral Aliya gibi gerçekten yeni bir düşünür-siyaset adamı tipinin İslam Dünyası için çok şey ifade ettiği ortada. Bu isimlerin değeri Amerika'nın gözünde kabul görmelerinden değil, İslam dünyasına aşıladıkları yeni ruh ve eylem biçiminden kaynaklanıyor.

Ancak, somut olarak Aliya'dan bahsedenler; Amerika'nın Bosna savaşının başından beri ondan ve onun çizgisinden hiç hoşlanmadığını nasıl görmezlikten gelebilir? Siyasi hareketini elimine etmek için her türlü komplo başta ABD olmak üzere Batılı güçlerce kurulmadı mı? Nitekim son gelen haberler bu tür itirafçı söylemin nereye gelip dayandığını göstermeye yetiyor. Müslümanlar'a ABD stratejileri adına Müslümanlık dersi vermeye kalkanların, Aliya İzzetbegoviç gibi bir ismin soykırımla suçlanması karşısında konuşabileceklerini sanmıyorum.

Hafta sonu görüştüğüm Bosna'nın "milli şairi" Cemaleddin Latiç, daha önce kapatılan, Aliya çizgisindeki televizyon kanalının yayınına hâlâ izin verilmediğini söylerken gelişmelerden çok umutsuz görünüyordu. Söz konusu olan, Avrupalı bir İslam çizgisinin gelişmesinden Avrupa'nın ve ABD'nin rahatsızlık duyması ve bunu bastırmak için her tür yöntemin uygulanıyor olmasıdır.

Topyekün imha edilmek istenen halkını savunmaktan, katliam görüntüleri karşısında bile bir arada yaşmak, demokratik bir toplum oluşturmak idealiniden vazgeçmeyen bir liderin tarihin bu döneminde soykırımla suçlanıyor olması Global McCarthizm'in anlaşılması için fırsat sayılmalıdır.

Ali Mazrui'nin belirttiği gibi Usame fobisi (usamaphobia) İslam fobisi (islamophobia) halini alımş görünüyor. Müslümanlık'tan neşet eden her türlü özgün, ilkeli, bağımsız ve kendi tarihi ve kültürel köklerine yaslanan oluşumun adı artık köktendinciliktir, yani terörizmdir. Terörü lanetlemeye kışkırtılan, başta Müslümanlar ve dünya kamuoyu nezdinde "Müslümanlık" adına hiçbir değer ve oluşum savunulamaz, yaşatılamaz hale getirilmek istenmektedir.


13 Kasım 2001
Salı
 
AKİF EMRE


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED