|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
İşte yine geliyor Ramazan. On bir ayın sultanı. Belli ki, özlemişiz onu. Pazar akşamı, durup dururken, "Daha beş gün var yaa!" diye yakınıyor oğlum. Vereceği yanıtı kestirebildiğim halde soruyorum: "Neye beş gün var?" "Ramazan'a" diyor. "Özledin mi?" diye soruyorum, "Nesini seviyorsun Ramazan'ın?" diye ekliyorum. "Çok özledim", diyor, "İçim huzurla, sevinçle, mutlulukla doluyor Ramazan'da." "Aferin oğlum!" diyorum demesine de, bunu içimden mi, yüksek sesle mi söylediğimi anımsayamıyorum şimdi. Yaklaşan ayla ilgili bir uyarıya, belirtiye, olaya rastlayıp rastlamadığını kızıma soruyorum. Biraz düşündükten sonra, bir arkadaşından (sonra, "hayır dostumdan" diye düzeltiyor nedense) aldığı mektupta rastladığını söylüyor. O mektubu, o cümleyi bulup okumasını istiyorum, beni kırmıyor. İşte kızımın dostunun yazdığı cümleler: "Bu arada İstanbul iyice soğudu son günlerde. Ama yaklaşan Ramazan'ın ılık nefesi de ayrı bir canlılık veriyor buralara." ("de"nin fazla olduğunu düşünüyorum.) Başka? diyorum. Cep telefonuyla, bilmem kaç ton hurma için paket siparişi veren bir iş adamının konuşmasını ister istemez dinlemiş olduğunu söylüyor. Ah, hurma mevsimi geliyor demek! Asiye Hanım'ın geçenlerde Ramazan geliyor diye annesi, ablası ve kendisi için yufka yapmaya, erişte kesmeye gittiğini, daha sonra aynı işi bir arkadaşı için de yapıverdiğini hatırlıyorum. Bir de ceviz aradığını; fiyatları karşılaştırdığını, kabuklu ceviz almada karar kıldığını... Evet, tatlılar yapılacak. Bir iki gün önce misafir olduğumuz bir evde iki imsakiye görmüş, birini istesem mi diye içimden geçirmiş, sonra da bundan vazgeçmiştim. Pazar günü çıktığım çarşıda, mağazasının önünde durup gelen geçen insanlara imsakiye dağıtan adamdan aldığım imsakiye duruyor önümde. Dayanıklı tüketim malları mağazası, tanıtım ile hizmeti birleştirmiş: Firmaya ilişkin bilgiler, adres, telefon, vb'den sonra şu ibare: "Mağazamız pazar günleri açıktır." Üstte Medine-i Münevvere'den Mescid-i Nebevi'den bir gece manzarası. Bakarken sizin de aklınıza gelebilir: Bu minarelerden füzeler değil, sesler yükselir. "Ramazan-ı şerifiniz mübarek olsun." cümlesinin altında 16 Kasım'dan 14 Aralık'a kadar gün gün imsakiye... 11 Aralık farklı renkle vurgulanmış: Kadir gecesi. En altta bayram namazı saati. Aylık imsakiyenin çevresine 2002 yılı takvimi de yerleştirilmiş. Doğrusu, iyi fikir! Belki bu sayede Ramazan bittikten sonra da, duvardaki yerini korur bu imsakiye, reklamımız devam eder! İki adam konuşuyor. Biri yakındaki cami inşaatını göstererek: - Ramazan'a yetişir mi? - Yetişmez ama alt katı bitecekmiş, teravih kılınacakmış orada. İki kadın konuşuyor: - Ayşe Hanım'ın evinde bu Ramazan da mukabele okunacak mı? - Elbette, siz de gelin, pek hoş oluyor. Bütün bunlardan daha önemli olan toplumsal gerçekse, kimi yoksulların yoksulluklarının, yoksunluklarının mübarek ay gelince azaltılacağına ilişkin beklenti. Yakınları, komşuları, hemşehrileri zekât, sadaka verecekler de, hafifleyecek sıkıntıları. Evet, öyle olacak. Kendisi gelmeden rüzgârı geliyor kutlu ayın; ötelerden bir koku getiriyor havamıza bu rüzgâr, o koku inceltiyor sanki tenimizi, temiz ve saydam ve yeni bir bedeni giyinmeye doğru hamle eder gibi oluyor ruhlarımız.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |