T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Kendi sorununa çözüm bulamayanlar

Benim üniversite yıllarımı hatırlıyorum hep.. 1960'ların ilk dönemiydi..

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nin 1'inci sınıfı, kimbilir kaç bin öğrenciyi barındırıyordu?.. Yeterli öğretim görevlisi yoktu.. Bazı derslerde, kitaplardan çok, derste tutulan notlar ağırlık taşıyordu.. Kantinde yemek yeterli değildi.. Burslar yok gibiydi.. Yurt sayısı çok azdı..

O dönemin öğrenci dernekleri, öncelikle bu sorunlarla uğraştılar..

Ama sonuç alınamadı..

Bunun üzerine, üniversite ve gençlik sorunları bırakıldı..

Türkiye'nin ve dünyanın sorunlarına girdi öğrenci-politikacılar..

Sağ-sol kavgaları yoğunlaştı.. Kimi "Milli Demokratik Devrimci" olup, militarizme oynadı.. Kimi mukaddesatçı, kimi ülkücü oldu..

Anti-Amerikan gösteriler, anti-komünist eylemler ve benzeri gelişmelerle yıllar geçti..

12 Mart 1971'de bir kesim, 12 Eylül 1980'de bir başka kesim "temizlendi" askeri yönetimler tarafından.

Nihai çözüm, YÖK'ün kurulması ile ve gençliğin susturulması ile bulundu..

Şimdi sade öğrenciler değil, öğretim üyeleri de, "katılımsız" bir üniversite hayatını yaşamakta..

Tıpkı bizim gazetecilik mesleğinde olduğu gibi..

Dün, ODTÜ'de, Felsefe Bölümü'ünün "Etik Kongresi"nde, RTÜK Başkanı Nuri Kayış, "medya" konusunu değerlendirmiş..

Bazı ana başlıklar altında yaklaşmış medyaya..

Şöyle ki..

-Bir sermaye grubu veya bir kişi, hem medya patronluğu, hem bankacılığı birlikte nasıl yapabilir?

-Türk medyasındaki tekelleşme önlenmeden, toplumun özgürce haber alma hakkı nasıl gerçekleşebilir?

-Bugün hâlâ Abdülhamid sansüründen yakınıyoruz.. Ama 1-2 medya patronunun izin verdiği ölçünün dışında bilgilendirilme olamadığına göre, bu bir sansür değil midir?

Böyle noktalara değinmiş Nuri Kayış..

Yani doğru şeyler söylemiş..

Kayış'ın bu konuşmasını okuyunca, öğrencilerin ve gazetecilerin, aynı trajik süreci yaşadıklarını hissettim..

Gazeteciliğe başladığım dönemde ve son yıllara kadar, her gazete birer "alternatif medya"ydı..

Nadir Nadi'nin "Cumhuriyet"i, Ercüment Karacan'ın "Milliyet"i, Erol Simavi'nin "Hürriyet"i, Haldun Simavi'nin "Günaydın"ı, Kemal Ilıcak'ın "Tercüman"ı, hepsi ağırlıklı gazetelerdi ve birbirleriyle rekabet ederlerdi..

Çalışanlar, muhabirler, yazarlar ve tüm gazeteciler için, bir gruba bağımlı olmak mecburiyeti yoktu..

Bu düzen bozuldu..

Sermayeler büyüdükçe, rekabet küçüldü..

Bu çarka ayak uyduramayanlar yok oldu.. Fazlaca ayak uyduranların da, başı belaya girdi..

Sonuçta, pekçok meslektaşımız için, medyada bir kapının kapanması, meslek hayatının da sona ermesi anlamına geliyor..

Son 4-5 yılda susturulan, meslek dışına itilen gazeteci-yazar isimlerini bir sıralayın, ne demek istediğimizi anlarsınız..

Ve bizler de, 1960'ların öğrencileri gibi kendi yaşam alanımızın sorunlarını çözemediğimiz için, yurt ve dünya sorunlarına, belki de gereğinden fazla kavgacı üsluplarla sarıldık..

-Banka sahibi ile gazete ve televizyon kanalı sahibi aynı olursa, o gazete ve televizyon kanalı, bağımsız, bağlantısız yayın yapabilir mi?

Bu soruyu, "bankalı medya"da sormak pek mümkün değil.. Zaten soramadık..

Şimdi olayın daha ötesi de var..

-Gazetenin ve televizyon kanalının sahibi bankacılıktan ötürü yargılanırken, o medyada hukuksuzlukla veya kötü yönetimle ilgili ne kadar haber ve yorum yapılabilir?

Ama aynı şekilde "Dış Dünya" da soruyor?

-Bir ülkede, özgür, özerk ve bağlantısız medya olmadan o ülkede, şeffaflık, demokrasi, hukukun üstünlüğü olabilir mi?

Ve "Finans Dünyası" da soruyor..

-Özgür ve bağımsız medyası olmayan bir ülkeye yapılan dış yatırımlar da, açılan dış krediler de tehlikededir.. Çünkü vurgun düzeni, özgür medya olmadan sona erdirilemez.

ŞAKA

İleri gittiler!..

Eğer komplo teorilerine inanıyorsanız, "Amerikalı çevreler", New York'a bir uçak daha düşürdü..

Bu komplocular, eğer daha ileri gidip New York'a atom bombası da atarlarsa, iplikleri iyice pazara çıkacaktır..

Acaba Başkan Bush da, bu işin içinde mi?

KADER MAHKUMLARI

Koltukta oturdukça bitiyorlar!..

Evet.. Bugüne kadar hep "Bu 3'lü koalisyon gitmeli" dedik.. Ama ne biz, ne de siyasetin ustaları bulabildi, bunları gönderebilmenin yöntemini..

Peki.. Kalsınlar o zaman..

Sonuna kadar kalsınlar..

Kendi ürettikleri krizlere, acaba hangi sürede çözüm getirebilecek bunlar?

Belki de"siyaseten", iktidarda kalmaları daha doğru..

Şimdi devrilseler, belki şöyle diyecekler..

-Tam çözüme yaklaşmıştık, bizi devirdiler..

Bu bakımdan kalsınlar sonuna kadar..

Şimdi seçime gitseler, barajı geçemezler..

Bir sene sonra ise, sokağa bile çıkacak halleri kalmayacak bunların..

Şimdi gitseler, söyleyecek sözleri hâlâ olabilir..

Ama "zamanında bir seçim"de, meydan konuşması yapamayacaklar..

Gitmeleri, onlar için çıkış yoluydu..

Madem bunu bile anlayamadılar, kalsınlar yerlerinde..


13 Kasım 2001
Salı
 
MEHMET BARLAS


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED