|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Varlıklı olup da, yoksul gibi yaşamak bir erdemdir. Ancak yoksulluk bir erdem değildir. Dünyanın hiçbir yerinde başkalarına el açan insanlar saygı görmez. Bu yüzden Müslüman toplumlarda yoksulluk, alkol gibi, bütün kötülüklerin kaynağı olarak görülür. Türkiye "28 Şubatçı" hükümetlerin elinde yoksulluğun çelik çemberini kıramadığı gibi, dayatmacılığın da demir kafesini de parçalayamadı. Türkiye ekonomisi, kültürü ve demokrasisiyle her gün biraz daha yoksullaşıyor. Bunun sonucu, açlık ve yoksulluk sınırında yaşayan ailelerin sayısı da hızla artıyor. Geçen cuma Kanal 7'de "İskele ve Sancak" programında akademisyenlerin çoğunlukta olduğu bir grupla yoksulluk ve yardımlaşma sorunlarını tartıştık. Ahmet Hakan Coşkun'un güçlü bir ekiple hazırlayıp sunduğu program, seçtiği güncel konular ve konuşmacılarıyla dikkatle izlenen tartışma programlarının başında geliyor. Oruç ayı'nın da başlamasıyla, yoksulluktan kurtulma yolunda, yardımlaşma ve dayanışma büyük önem taşıyor. Bir toplumun gücü ve sağlamlılığı zenginliği olduğu kadar yoksulluğu da paylaşmasını bilmesine dayanır. Ancak yoksulluğu paylaşmak çok zor ve acılıdır. Büyük yerleşim alanlarında yardımlaşma ve dayanışma giderek biçim ve yön değiştirdi. Yardımlaşmanın ruhunu koruyarak, yeni dayanışma yol ve yöntemleri bulmak gerekiyor. Tek tek kişiler olduğunda onlara "balık" vermek yetebilir. Ancak aileler sözkonusuysa, onlara mutlaka "balık tutmasını" geretmek gerekir. Yıllar öncesinde Çinli bilge K. Tzu'nun dediği gibi: "Bir insana balık verirsen bir öğün yer. Eğer ona balık tutmasını öğretirsen, ömür boyu doyar." Bunun için, Türkiye'de yardımlaşma kurum ve kuruluşları, yeni yöntemler geliştirerek, toplumun yoksul kesimlerine "aş" vermekten daha çok "iş" verebilecekleri yeni bir örgütlenmeye gitmeliler. İslam kültüründe "veren el" olma ne kadar özendirilirse "alan el" olmadan da o kadar sakındırılır. Çünkü bir toplumun üretim gücünü "tüketen el"ler değil, "üreten el"ler büyütür. Üretmesini bilmeyen toplumlar, paylaşacakları bir şey bulamayacakları gibi, iflas etmekten de kurtulamazlar. Bir aileye iş vermek ya da iş kurmak ekonomik sorunları çözmekle kalmaz, sosyal patlamaların da önünü büyük ölçüde alır. İşsizliğin büyük sayılara ulaştığı, dükkanların bir bir kapandığı bir toplumda sosyal patlamaların önüne hiçbir güç geçemez. Çünkü işsiz insanlar, patlamaya hazır bir mayın gibi, toplumun bütün kesimlerini tedirgin ederler. Bir iş yeri, ailelere iş sağlama yanında çalışanlara yeteneklerini kullanma ve üretilen ürün ve hizmetleri paylaşma imkanı da verir. Bunun için, Hindistan'da Gandi'nin üzerinde önemle durduğu gibi: "Dünyada yoksullara yardım edecek olan kitlesel üretim değil, kitlelerin üretime katılmasıdır." Bir toplumda kitlelerin üretime katılmasının en kısa yolu ticarettir. Ticaretin olduğu yerde mutlaka bir üretim ve bir paylaşım vardır. Bu yüzden İslam kültüründe ticarete büyük önem verilir. Ticaretin olduğu yerde yoksulluk olmaz.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |