|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
"Soru sormak ile komploculuk arasındaki sınır nasıl çizilebilir?" Yukarıdaki soruya, 31 Ekim 1999 tarihinde New York'tan havalandıktan yarım saat sonra Atlas Okyanusu'na çakılan Mısır Hava Yolları'na ait 990 sefer sayılı uçakta yaşananlardan hareketle cevap arıyorum. Şu sıralarda çok sık uçak düşüyor ve düşen uçak Boeing 767 olduğu için de konu ilginç; 11 Eylül'de çakılanlardan biri de Boeing 767'ydi. Ayrıca, 'irtica' kuşkusu gibi güncel, çekememezlik ve kavga gibi psikolojik unsurlar da var işin içinde… Karakutudaki son konuşmalardan "Uçak kasten düşürüldü" sonucu çıkıyor. Atlantic Monthly dergisinin yazarı William Langewietsche o sonuca varmış… Ancak, "İrticai sebeplerle" yakıştırması, bu işi yapan Gameel al-Batouti adlı yardımcı pilota hiç yakışmıyor. Adamın cinsel takıntıları olduğu biliniyor, gevşek biri. FBI araştırmış, herhangi bir örgütle irtibatını da bulamamış… Soruşturma, sonunda, "Yardımcı pilot, bir kaç gece önce başpilotla kavga etmişti, o kızgınlıkla uçağı düşürdü" varsayımıyla kapatılmış… İşin içinde sigorta sorunları olduğu için, özellikle Mısır tarafı, rapordan fazla mutlu değil… Mısırlılar haklı. Al-Batouti bazı saplantıların adamı olabilir, ama bu onun iyi bir aile babası olmadığı anlamına gelmiyor. Beş çocuğundan dördünü evlendirmiş, herbirine mutlu birer yuva kurmuş 60 yaşındaki yedek pilot. Son çocuğu rahatsızmış, bu uğrayışında, Amerika'daki bir hastaneden ileriki günler için randevu almış… Kahire'de güzel bir villası, deniz kenarında yazlığı varmış… Lüks otomobili için satın aldığı lâstikler uçağın kargosundaymış… İntihar edecek birine benzemiyor al-Batouti… Ayrıca, insanların, büyük kavgalardan hemen sonra fevri davranışlar sergilediği, kendisine veya karşısındakine zarar verdiği bilinir; ancak üzerinden bir kaç gün geçmiş bir kavga yüzünden, sadece kavga ettiği kişiye değil, uçaktaki 217 yolcuya ve tabii kendisine de zarar vermek… Dünya tarihi böyle bir intikamı daha yazmadı… Ayrıca, al-Batouti'nin psikolojik yapısına da uymuyor bu davranış tarzı… Konumuz, "Soru sormak ile komploculuk sınırları" olduğu için bu gerçek öyküyü aktardım. 'Komplocu' olmadığım için, ben de, bu bilgileri aktardığım William Langewietsche gibi yapar, elimin altındaki belgelere dayalı görüşleri birbiri ardına sıralardım. Varılan sonuçla tatmin olmadığım için ise, aklıma takılan soruları gündeme getirirdim. İşte o kadar. Daha ileriye geçmek ve olaydan bugünlere dönük faraziyeler çıkartmak 'komploculuk' olurdu… "Ne gibi?" dediğinizi duyar gibi oluyorum. Aslında, amacım, 'doğru' ile 'yanlış' arasındaki farkı göstermek olduğu için, komplocu mantığın nasıl çalıştığını da sergilemek zorundayım. 'Komplocu' diye anılmaktan rahatsızlık duymayan dostlarım var; ayrıca 'komplocu' mantıkla yazılmış kitaplar, makaleler okuyucusuyum ben… 'Komplocu' bir mantık, Mısır Hava Yolları 990 sefer sayılı uçağının düşüş öyküsünü yeniden gözden geçirirdi. Şöyle: Uçağı okyanusa çakan hiç kuşkusuz Gameel al-Batouti. Adam, dümeni ele alınca, hiçbir pilotun yapmayacağı biçimde davranıyor ve uçağı inişe geçiriyor. Bu arada, sürekli "Tevekkeltü ale'llah" deyip duruyor… Yerine dönen başpilotun "Ne yapıyorsun?" demesi üzerine, sanki onun dediğine uyuyormuş gibi yapıp bildiğini okuyor… 'Komplocu' kafa, 'irticai' bağlantısı bulunmamış birinin sürekli "Tevekkeltü ale'llah" demesine takılırdı. Araplar bu cümleyi çok kullanır, ama bu olayda hem yerli yerince kullanılmamış, hem de aşırı bir kullanım söz konusu… Doğal bir tepki gibi değil de, sanki, bir 'şifre sözcük' gibi… Bir işaret belki… Ya da, beyni yıkanmış birinin harekete geçmesi için önceden kararlaştırılmış bir cümle o… Frank Sinatra'nın başrolünü oynadığı, John Frankenheimer'in 'Manchurian Candidate' (Mançuryalı adam) filmini izlediyseniz, ne demek istediğimi anlarsınız… Filmde, kendisine sezdirilmeden beyni yıkanan birinin politik suikastlarda kullanıldığı konusu işleniyor. Filmden sonra, CIA'nin, Kanada'da kurduğu bir enstitüde, beyin yıkama konusunda çalışmalar yaptığı gündeme gelmişti. Şu haberi de bu gözle okuyalım: "Fransa'nın Tour kentinde maskeli bir adam caddede açtığı ateşle dört kişiyi öldürdü, yedi kişiyi de yaraladı. Görgü tanıkları, adamın sâkin davrandığını, bir kaç kez kartuş değiştirdiğini ve polise de ateş açtığını anlattılar. 44 yaşında, sâbıkasız bir demiryolları işçisi çıkan zanlı, gözaltında, 'Hiçbir şey hatırlamıyorum' dedi." (The Week dergisi, 2-9 Kasım 2001). İlginç değil mi? Bu olayları aklına getiren bir 'komplocu' şunu da ekleyecektir: Mısır uçağı düşmeyip son anda kurtarılabilseydi, büyük ihtimalle, al-Batouti de, "Hiçbir şey hatırlamıyorum" diyecekti. Usta bir komplocu, son bir kaç yıl içerisinde olmuş, ya da son anda önlenmiş başka büyük uçak kazaları olup olmadığını öğrenmeye çalışır, 11 Eylül eylemlerine bir de bu gözle bakılmasını talep ederdi… Ancak, ben 'komplocu' olmadığım için işi o noktaya vardırmıyorum. Komploculuk makbul değil. Uçak Okyanusa gömülecek, "Yedek pilot kaptana kızgındı" açıklamasına baş sallayacaksınız; dört uçak aynı anda önemli hedeflere saldıracak "Fanatikler…" deyip 'gölgelerin gücü adına' açılan savaşlara gönüllü yazılacaksınız… Hele bir öyle davranmayın, sizleri 'komplocu' diye kınarım ha!
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan| Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |