|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Nazım Hikmet; romantik, hayalperest ve idealist bir şâir.. Marksizme inanmış.. Bu idealin insanlar arasında eşitliği ve adâleti sağlıyacağını zannediyor.. Çoğu zaman; mısraları tornadan çıkmış gibi düzgün, keskin ve etkin!.. Umûmiyetle, kullandığı kafiyeler, tabiî ve kuvvetli olup mısra'ların bütünüyle, mânâ ve duygu bakımından kaynaşıyor.. Sun'î ve eğreti durmuyor.. Yani sırf kafiye olsun diye konmamış.. Sık sık aliterasyona başvuruyor.. Bu ses tekrarları, muhaliflerini küçümseyen, itham eden bir taarruz üslûbuyla birleşince, alâka uyandırıyor.. Mücadele eden, ve kendine inanan bir eda ve tavır, insanların daima takdir ve hayranlığını celbetmiştir.. Necip Fazıl'da da bu vardır.. Dili, kusursuz bir İstanbul Türkçesiyle, hapisanelerdeki Anadolu tiplerinden dinlenerek pişirilmiş bir halk Türkçesinin harman edilmesinden yapılmış gibidir.. (Gülüm) diyor, (zâtınız) diyor, (âdem, kelle, hayrülhalef) diyor.. Türkçenin güzelliğine ve dehâsına uymayan bir kelime kullandığı görülmemiştir.. İtiraf etmek lâzımdır ki Nâzım'ın dilinde ve şiirinde cür'etkâr, cesur, kendine güvenen bir hava vardır.. Bâtıl veya doğru, hayâl veya gerçek bir ideâl için hapiste yatmayı göze almak; bir şâire, bir aksiyonere bu havayı verir.. Nâzım'ın en faâl olduğu yıllarda, Türkiye'nin içinde bulunduğu konjonktür ve şartlarda, marksizmin, millî birliğimiz ve vatanımız için tehlike oluşturduğu bir vâkıadır.. O zamanki İçişleri Bakanı Şükrü Kaya; Nâzım için, "etrafına tesir ediyordu, marksizmi yayıyordu.. İçeri almak zorunda kaldık" demişti. 1950'de çıkarılan af kanunuyle affedildikten sonra, şu veya bu endişe ile demirperde gerisine kaçtığı da bir vâkıadır.. Terennüm ettiği ideal ne olursa olsun, Nâzım, Türkçe'yi ustaca kullanmış bir Türk şâiridir.. Yanılmış, suç işlemiş ve mahkûm olmuş bulunması, bu gerçeği değiştirmez.. Mahkûmiyetine sebeb olan fiillerinden ötürü nedâmet getirmiş bulunması ihtimalini de dikkate almak gerekir.. Netice olarak, Nâzım'ın benimsediği ve mahkûm olduğu komünizm ideolojisini, Türkçe Gençliğine hiçbir zaman örnek gösteremeyiz.. Fakat Nâzım'ın Türk dilini iyi kullanan bir Türk şâiri olduğu gerçeğini de inkâr edemeyiz.. Nâzım'ın merdiven gibi istif edilen şiirlerinde, kuvvetli mısra'lar, mısra' parçaları bulunduğu gibi, alelâde, gereğinden fazla uzatılmış doldurma mısralar ve cümlelerde vardır.. Esasen en güçlü bir şâirin bile yazabildiği şiirlerin adedi, 10-15'şi geçmez.. Diğerleri vasat seviyede mahsüllerdir.. Marksizme yatkın olanların Nâzım'ın şiirlerinden daha çok zevk aldıkları ve onu daha çok takdîr ettikleri de bir gerçektir.. Nâzım; eğer, Sovyet Rusya'daki, komünizm uygulamasının ekonomik ve sosyal çözülüşle neticelendiğini görseydi, ne derdi, ne düşünürdü; gerçekten meraka değer.. Vâlâ Nurettin, Zekeriya Sertel ve Türkkaya Ataöv'ün tesbitlerine ve şahadetlerine bakılırsa; Nâzım'ın, Rusya, Bulgaristan ve Polonya'da, daha doğrusu Demirperde ülkelerinde gördüklerinden ve yaşadıklarından sonra, sukutuhayâle uğradığı ve memleket hasretiyle acı çektiği anlaşılmaktadır.. Bu netice; psikolojik ve sosyolojik gerçeklere de uymaktadır.. Psikoloji ve pedagoji; bir insanın, hangi cemiyetin (toplumun) tahsil ve terbiyesiyle, görgü ve kültürüyle yetişti ise; ancak o cemiyet içinde yaşadığı takdirde mes'ud ve bahtiyar olabileceği hakikatını vâzetmiştir (belirlemiştir).. Vatandan uzakta ne Rıza Tevfik ne Refik Halid Karay, ne de Refî' Cevad Ulunay mutlu olabilmiştir.. Bu hasret, Refik Halid'e "Sürgün"ü ve "Gurbet" hikâyelerini yazdırmıştır.. Şâir ve filozof Rıza Tevfik'e de "Uçun Kuşlar"ı yazdırmıştır!..
|
|
|
|
|
|
|