|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Eldeki 'siyasi değerler' dizisinin dünyanın bundan sonraki gidişatını açıklamakta yetersiz kalacağı şimdiden görülüyor. Siyasi değerler konusunda şimdiye kadar varılan noktanın iki aksı vardı. Birincisi, eldeki siyasi değerler, kapitalizmin bir şekilde pazar ihtiyaçlarını karşılamak üzere sevk ve idare ediliyordu. Bunun yanı sıra aynı değerler insanlık adına elde edilmiş kazanımları içeriyordu. 11 Eylül'le beraber bu değerlerin algılanmasındaki 'yırtılma' berraklaştı. 11 Eylül'ün ürettiklerinin 'ABD'nin dünyaya patronluk etme tarzı'nın sorgulanmasına imkan vermesiyle, insanlığın kazanımı olan siyasi değerlere dönük tehdit olması arasındaki çizginin net ve kesin çekilememesinin sıkıntıları yaşanıyor her yerde. ABD'nin dünyaya patronluk etme tarzını haklı olarak sorgulamakla, teröristlerin ve Taliban gibi insanlık dışı rejimlerin varoluş biçimlerini kınamak paralel gitmeliydi. Böyle bir tutum geliştirilmesi halinde dünyanın kazanılmış siyasi değerlerini koruyarak 'yeni bir günün eşiği'nde durması daha kolay temin edilebilirdi. Lakin bu çeşitli sebeplerle yapılamadı, yapılmadı. Dünyanın her yerinde, yaşananlar üzerinden kendi tribünlerini coşturmak isteyenler, tartışmayı 'kamplaştırmayı' daha verimli buldu. Sanki yaşananlar bir oyunmuş gibi davrananlar, hamasetin politik anlamının durumu daha da kötüleştirmekten ötesine güç yetiremeyeceğini bir kere daha göremediler. Yazılan binlerce sayfa içinde ne kadar az ele avuca gelir şey olduğu görülünce, asıl sorunun bu olduğu anlaşılıyor şimdi. Asıl korkulması gereken, dünyanın geleceğine ilişkin olarak bu derece zayıf argümanların ortalıkta fikir diye dolaşabilmesi. Bu noktada İslam dünyasından yükselen seslerin analizini iyi yapmak, bu dünyanın geleceği açısından çok gerekli. Bu analizleri yaptırmamaya gayret edenlerin ve bu yolla kendi tribünlerini coşturanların yaşanan acılar karşısında onu bunu suçlamaktan öte bir duruşları yok. Bunun ise ağlananlar için bir faydası yok... 11 Eylül'ün hemen akabinde din ve terör arasına kesin hatlar çizen sesler yükseldi İslam dünyasından, fakat mesele bununla sınırlı bir mesele değildi. Asıl olan kimin kendini hangi siyasi değerler temelinde tanımladığı ve bununla paralel hangi siyasi pozisyonları aldığı idi. Bu noktada bütün medeniyet havzaları içinde en zayıf sesler İslam dünyasından türedi. Dünyanın siyasi değerler temelinde algılanmasına dair bir zayıflıktı bu. Bunun tabii sonucu da yaşananlar doğrultusunda, dünyanın yeniden üretimi için çok büyük sorular arasında sıkıştığı ortaya çıktı bu dünyanın... İşte bu noktada bir milat gerekiyor. Aranması gereken bir 'siyasi milat'. Çünkü yaşananlar gerçekten oyun değil. Yaşananlar, dünya tarihinin en köklü değişikliklerine işaret ediyor. Gelen günler, yepyeni ve sarsıcı bir dünya getiriyor. Bu noktada, gelişmişlik farklarını ve diğer kıstasları yenileyecek olan şey, geleceğin dünyası hakkında kimin hangi siyasi değerler dizisine sahip olduğudur... Yaşananlar oyun değil...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |