T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Kadın ve Medenî Kanun!..

Geçen akşamların birinde, yine bir "şövmenlik" olaya şahit olduk ve kadının sorunlarının hâlâ bir türlü çözüme kavuşmadığını gördük. Amma, yeni "Medenî Kanun"la, nerede ise bir asırlık bir özlemin giderildiğini salık veriyorlarsa da, yanılıyorlar!

Bizde "Hukuk-i Aile Kararnamesi" ile, 1917'de bir gelişme ve iyileştirme olmuştu. Amma dokuz yıl sonra işler sarpa sardı ve bugün 1926'dan beri "aileyi statükoya mahkum" eden düzen değişmiş oldu.

Oldu amma, sorunlar da bir türlü değişmedi, değişmesi de mümkün görülmüyor.

Bizim, on yıllık bir geçmişten gelen bir çalışmamız var: "Meşrutiyet İstanbulunda Kadın ve Sosyal Değişim" adlı eserimiz...

Tıpkı Yusuf Akçora'nın "Üç Tarz-ı Siyaset"i gibi, üç ekolün ana dergileri (Sübilürreşad, İctihad ve Türk Yurdu) doğrultusunda yapılan çalışmanın içeriği, aynen bugüne de ışık tutmaktadır:

-Kadın çalışmalı veya evde mi oturmalı, sorusu hâlâ güncellikten öteye geçemedi.

-Amma yeni yasa ile, yeni sloğanlar üretildi:

Kadın, kendi kızlık soyadını taşımış olacak veya ayrılıkta mal paylaşımına gidilecekmiş... Bir de evde "reislik" kalkıyormuş...

Bunlar bir toplumun felah ve salah bulması için, öyle ahım-şahım şeyler değil ki!..

Düşünün bir kerre, bu kanun, 50 yıldır üzerinde çalışılıp nihayet yeni yeni tartışılıp, TBMM'nden çıktı...

Amma bu kanun çıkarken, TBMM'nde yer alan 550 mebustan kaçı "hanım mebus" idi?

Yine eski tas eski hamam, değil mi?

Yıllarca, hatta asırlarca tenkitlerde bulundular ve kadına söz hakkı verilmediği, toplumda kadının bir yeri olmadığı iddia edildi.

Bu bizim 70-80 yıllık medenî kanun serüvenimiz başlarken de kadın yoktu, bugün de!..

Yasaları hazırlayan, hukukçular arasında kaç kadın vardı?

Değil mi ki, bu ülkede kadın nüfus, çilekeş insan, çoluk-çocuk "bakıcısı" olan "hanım"lara kendi geleceği ve toplum içindeki yeri hususunda bir "anket çalışması" bile yapılmış değil...

Bakınız, sadecebir İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi dekanı bir bayan öğretim üyesi, rektörle anlaşamıyor ve istifa ediyor.

Birçok İlahiyat Fakülteleri'nde, birçok bayan öğretim üyesi var, onların kadınlık ve çocuk eğitim üzerinde birçok tez ve çalışmaları varken, hiç birine bir tek soru sormadan, "erkekler saltanatı" sürerken, ne diye her şeyi "İslam'a yükleme" gibi bir garabet düzeni sergileyip duruyorlar?

Bu düzen sürdükçe ve kadınlara yaklaşım, kendi tabiat ve karakterleri doğrultusunda sistemleştirilmedikçe, yine çile ve yine çalkantı ve saplantılar içinde, düzeltme ve çağdaşlaşmada bir sürü kavgalara şahit olacağız!

Onun için, toplumda, toplum huzuru için, aileyi ele alıp, "ailevi bir inkılap" için, saçma sapan bir sürü teorilerden yola çıkmaya gerek yoktu.

Kendi öz yurdunda, kendi aile yapısı içinde, mutlu ve gururlu bir "kadınlar düzeni" oluşmasında, saray ve köşk saltanatına bir kalem çekmek gerekiyor ya, o zaman huzur ve barış avdet etmiş olur.

Yoksa, öyle kavgalı-gürültülü ortamlardan çıkan yasalarla bir yere varılmayacağını, yapıldıktan sonra bir sürü zaman kaybından sonra yapılacak değişikliklerle bir yere varılamayacağını, kadınların bu yeni yasa hakkındaki seslerinden anlamak mümkün olmaktadır.

Bakalım "kadın, sorunları ve çözüm yılları" için, bu yeni "devrim yasası" ne gibi bir "kadın ve aile düzeni" getirmiş olacak?


24 Kasım 2001
Cumartesi
 
SADIK ALBAYRAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED