T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Gerçeği yaşamak ve yaşatmak

Hayatta insanı en fazla müteessir eden şey, çok önem verdiği değerlerin "insafsızca harcanması" veya "hoşgörülmesi"dir. Çünkü insanın yüce bildiği değerler; şakaya gelmeyen, ihlal edilemeyen bir hayat anlayışının temel taşlarıdır.

Bu tür olumsuz tutumlar; değerlere inanmış gibi göründüğü halde, onları uygulamaktan çeşitli menfaat bağları ile uzaklaşan samimiyetsizler ile; değerlerin kendi dünyalarında meydana getireceği ışıktan rahatsız olan duyarsız kişilerdir. Sonuçta, her iki kesim de aynı noktaya ulaşmaktadır.

Bugün özellikle "samimiyetsizlik psikolojisi" üzerinde durmak istiyorum. Samimiyetsizlik, insanın sahip olduğu dünya görüşü veya kültürünü; belirli alternatif değerler ile karşılaşması anında, kısmen veya tamamen terketmesi olayıdır. Birçok kimse, rahat ve kolay zamanda bazı fikir ve tutumların sahibi olmuş görünür. Aslında, bu insanlar; kesin kararlarını vermiş değillerdir. Veya, bütün zevk ve yönelişler arasından; sahip olmuş göründüğü fikir ve grubu seçmiş değildir. Bu yüzden onlar,önemli bir karar arefesinde, tutum ve davranışlarını değiştirme riski ile karşı karşıyadır.

Allah, inanan insanların sürekli imtihan edilmekte olduklarından bahseder. Çünkü gerçek; bir anlık veya belirli zaman dilimindeki gerçekle, aramızdaki bağ olmaktan çok öte bir olaydır. Gerçek olan şeye, inanır; kabul eder ve onu hayatımızda gerçekleştirmeye çalışırız. Gerçek, belirli eşyalara karşı beğenme tutumumuzdan çok daha ötelerde olan, bir doğruyu benimseme kararıdır. Bu yüzden gerçek inanç sahibi, hangi şartlarda olursa olsun; kendi gerçeğine sahip çıkan ve onu savunabilen kimsedir. Çünkü hakikatlerin "zaman aşımı"olmaz. Onlar, zamanın ötesinde bir değere sahiptirler.

Teoride benimsediği gerçeği, tutum ve kararları ile ihlal eden kişi; bizzat kendi dünyasında o gerçeği öldürmüştür. Dolayısıyla, bazı gerçeklere inanmadığı halde, belirli fayda ve getiriler yüzünden, onların tarafında görünmüş ve böylece hem kendini ve hem de çevresindekileri aldatmıştır.

Bu tür sosyal sapma veya yönelişlere, günümüzde fazlasıyla şahid oluyoruz. Özellikle, yüksek öğrenimden geçmiş ve entelektüel nitelik kazanmış kişilerde, bu kişilik kaybı, son yıllarda artan bir oranla yoğunlaşmaya başlamıştır. Bütün bu yönelişler, "insan niteliğindeki yozlaşma" ile izah edilebilir. Çünkü yozlaşma, değer ve geleneklerden uzaklaşma demektir. Kişinin; kurallara göre değil; işine geldiği biçimde, düşünmesi, davranması ve yaşamasıdır.

O halde, gerçeğin kopmaz gönüldaşlarına önemli bir görev düşüyor. Sağlam bir şahsiyet örneği ortaya koyarak; doğruları, her zaman ve her yerde hakim kılmaya çalışmak.. Gerçeğin değerlerini, bazı dar ve kısır görüş sahiplerinin işine gelmese de, gündemde tutmak ve onları hayata hakim kılmak. Görülecektir ki, sahte tutum ve aidiyetlerin kazandıramadığı güç ve bereket, böyle bir asil tavırla mümkün olacaktır.

Birçok ülkede de göze çarptığı gibi, yakın geçmişte karşılaştığımız birçok olay; bize, doğruların ve gerçeklerin yanında olduğumuz zaman, elde ettiğimiz büyük kazançların varlığını hatırlatıyor. Çünkü gerçek; şaşmaz, yanılmaz ve pörsümez yüce değerlerin oluşturduğu büyük bir güç kaynağıdır.


25 Kasım 2001
Pazar
 
SAMİ ŞENER


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED