|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Türkiye'ye ara sıra heyetler gelir ve ilgililerden temel konularda bilgi alır ya, kendimi İsviçre'de öyle bir heyetin üyesi olarak hissettim. Sadece bilgi almadım, karşıma çıkan yetkilileri sorguladım da... Genel izlenimimi daha en başta kayda geçireyim: İsviçreliler fevkalade nâzik sayılacak konularda kendilerine soru yöneltilmesinden -belki- rahatsız oldular, ama doğrudan şaşmadılar; aleyhlerine delil teşkil edeceğini bilseler de inkâr yoluna sapmadılar... Ülkenin dışarıda yanlış tanındığı kanaatinden hareketle yeni bir proje başlatmış İsviçre hükümeti... 'PRsense' adını taşıyan bu proje için yılda 10 milyar SF harcanıyor. Bu proje kapsamında gerçekleştirilen işlerden biri de, dâvet ettikleri yabancı gazeteci heyetleri önüne örtüsüz çıkmak... Sıkıştıklarında, "Evet, bu bizim eksiğimiz" demekten çekinmiyor, o zamana kadar akıllarına gelmeyen bir teklif duyunca derhal kâğıda kaleme sarılıyorlar... Kendimizi İsviçre'de 'sömürge valisi' gibi hissetmedik, ama ülkemize gelip insan hakları ve demokrasi konularında sorular yönelten yabancılardan fazla bir farkımız da yoktu. İsviçre'nin iki yumuşak karnı olan, kara para aklamaya da yaradığı ileri sürülen bankacılık sistemi ve teröre destek anlamı taşıdığına inanılan göçmen politikası konularında hiç de yumuşak davranmadık... Yedi kişiden oluşan bir gazetecilik heyetiydik. Heyeti, benimle birlikte, Hürriyet, Sabah, AA, Cumhuriyet, Turkish Daily News gazetelerinden birer temsilci ile Ankara dergisi yayın yönetmeni oluşturuyordu. Bern'de başlayan program, durmak dinlenmek bilmeyen yoğun üç günden sonra Cenevre'de noktalandı. İsviçre'nin Türkiye ile ilgili bütün birimlerinin temsilcileri önümüze çıktılar ve "İstediğinizi sorun" dediler... İlkokul öğretmenim Alaeddin Bey, dürüstlüğün erdeminden söz ederken, "İsviçre'de insanlar sokak kapılarını açık bıraktıkları halde hırsızlık olmuyor" derdi. İsviçreliler hâlâ başkasının malına yan gözle bakmıyorlar mı, bilmiyorum; ama İsviçre'de de hırsızlık olaylarıyla karşılaşılıyor. Göç alan, politik sığınmacı kabul eden bir ülke burası. Yabancılar nüfusun onda birini teşkil ediyor. Daha önce Dünya Bankası'nda yöneticilik yapmış Jean-Daniel Gerber şimdi Bern'de mülteciler bürosunun başında; "Sığınmacı olarak gelenler ilk yıl İsviçreli'den dört misli fazla suç işliyorlar; ancak dördüncü yıl sonunda suç işleme oranı eşitleniyor" dedi... 'Politik sığınma hakkı' konusunda çok hassas İsviçre; bizlere hoş görünmese bile, yaşadıkları yerde kendilerini tehdit altında gören kişiler açısından böyle bir ülkenin varlığı bir güven unsuru. Bazen aşırıya kaçtıklarını kendileri de kabul ediyorlar. PKK konusunda olduğu gibi. Gerber, "Dünyanın peşinden koştuğu, adı çok bilinen bir terörist bize sığınsa, iade ettiğimizde idam edilecekse, muhtemelen ona da sığınma hakkı tanırdık" dedi. "Tabii, iade edilmemesi ulusal çıkarımıza aykırı bir sonuç doğurmayacaksa" demeyi de ihmal etmeyerek... Dâvet edilmemize ve gördüğümüz ilgiye en fazla sevinenlerin başında Türkiye'nin Bern büyükelçisi Metin Örnekol geliyordu. İsviçre Parlamentosu dış ilişkiler komisyonu üyelerini TBMM ülkemize dâvet etmiş; ancak dâvete icabet edileceğine dair herhangi bir haber alınamamış... Onurumuza verilen yemeğe katılan iki milletvekili konuyla yakından ilgileneceği vaadinde bulundular. Sosyal demokrat milletvekili Paul Günter, "Emin olun sorun para değil, vakit" açıklaması getirdi. Milletvekilliği ârızî bir sıfat İsviçreli politikacı için; ekmeğini kazanmak için mesleğini sürdürmesi gerekiyor... İsviçre'deki ilk gecemizde, Bern'de, Bellevue Oteli'ne ilk adımı attığımızda kapıda bizi karşılayıp eşyalarımızı odalarımıza teslim eden görevli Kemal adlı bir Türk'tü. Dışişleri bakanlığında brifing alırken, İsviçre adına bankacılık sektörüyle ilgili bilgi veren iki diplomattan biri de Türk çıkmaz mı? Kahramanmaraşlı bir işçi ailesinin çocuğu olan Salman Bal ilkokul 3'ten sonraki bütün eğitimini İsviçre'de yapmış; üniversitede uluslararası ilişkiler okumuş... İsviçre vatandaşı olarak dokuz ay önce girdiği sınavda başarılı bulununca 'İsviçreli diplomat namzedi' olarak göreve başlatmışlar... Ülkede konuşulan Almanca ve Fransızca gibi diller yanında İngilizce'ye de vâkıf Salman Bal; daha önemlisi de dosyasına hâkim... İyi bir diplomat olacağına kuşku yok. İsviçre'de yaşayan Türkler'in hepsi iyi eğitimli ve şanslı değil, bazısı ekmeğini çok güç şartlarda kazanıyor. Yabancılar genellikle ağır işlerde çalışıp düşük ücret alıyorlar. Biri, "Ülkemde karnımın doyacağını bilsem, burada ne işim var" dedi bana. Hele politik sığınmacı olarak Avrupa'ya gelenler istismara çok açıklar. Onların durumunu bilen biri, "Çoğu acınacak halde" deme ihtiyacı hissetti... Mülteciler dairesinden yetkililer ile görüşürken, Türkiye'den politik sığınma hakkı isteyenlerin yüzde 90'ının PKK/HADEP çizgisi, geri kalanın da "Türkiye'de bize baskı yapılıyor" diyerek buraya kaçan Süryaniler olduğu anlaşıldı. Yetkililer, "Süryanilere devlette görev verilmemesi yeterli" dediler... Aklıma devlette görev verilmeyen başörtülüler geldi. Hayır, şimdiye kadar, "Başörtüm yüzünden baskı altındayım" diyen tek bir müracaatçı bile çıkmamış... İsviçre izlenimlerinin devamı yarına.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan| Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |