|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Türkiye'nin önümüzdeki hafta 3 katrilyon borç ödemesi var ve bu paranın bulunması gerekiyor. Derviş dahil herkes, bono piyasasının nefes alamadığı şu ortamda, kara kara bu paranın en ucuz maliyetle nasıl temin edilebileceğini düşünüyor. 21 Mart Türkiye'nin en kritik günü olarak niteleniyor. Dolar 1 milyonun üzerinde dalgalanıyor. Faizler yüzde 80'den aşağı düşmüyor, buna karşılık borsada peşpeşe şirketlerin tahtaları kapanıyor. İçinde debelendiğimiz krizin getireceği gerçek hasar henüz ortaya çıkmış değil, yani daha kaç kepengin kapanacağını bilemiyoruz. Dün de İktisat Bankası'na el kondu, devletin, yani vatandaşın yükü bir kat daha arttı. Durumu zorda olan başka bankaların bulunduğu da, daha kötüsü, kamu bankalarının durumunun içler acısı olduğu da bilinen bir gerçek. Kriz, ülkenin ana gündemi. İnsanların canı yanıyor. İflas eden, işçisine kapıyı gösteren işverenin, kendisine kapı gösterilen işçinin, dövizle borçlananın, bir ekmeğe muhtaç olanın canı yanıyor. Herkesin gündeminde yüzde kaç fakirleştiği sorusu var. Evlerde ana konu yarın tencerenin nasıl kaynayacağı sorusu... Ama Zekeriya Beyaz'ın gündemi farklı. O oturacak, MGK'ya bir rapor yazacak ve "Diyanet İşleri Başkanlığı'nın nasıl yoldan çıktığı"nı, "rejime nasıl cihat ilan edildiği"ni, "laik müftü ve imamların nasıl sindirildiği"ni anlatacak. Kime? MGK'ya? O yetmeyecek, raporu bir yandan da gazetelere ve tv kanallarına (Hürriyet, 14 mart 2001 - Kanal D, 14 Mart 20001, saat 19 haber bülteni) pazarlayacak. O kendine özgü alarm, hatta "yangın var" heyecanı içinde... O, YÖK'ün kendisine verdiği en acil görevi yerine getirecek ve Marmara İlahiyat'ta eğitimi durduran bir eylemin gongunu vuracak. Onun için "Bu ortamda Zekeriya Beyaz olabilmek zor" diyorum. Marmara İlahiyat'ta eğitim başlayalı iki hafta oldu ama derslere başlanamadı. Çünkü öğrenci yok. Çünkü başörtülü öğrencilerin kaydını idare yapmadı, öğrenciler başörtülerini çıkarmadı, erkek öğrenciler de kız öğrencilere yapılan muameleye tepki olarak kayıt yaptırmadılar. O orada oturuyor, yasağın anıt görüntüsü olarak... Türkiye'nin en nitelikli ilahiyat eğitimini veren bir okulu, eğitim yapamayan bir okul haline getirmenin sembolü oldu. Türkiye'nin ekonomik kriz içinde çırpınıp çare aradığı bir ortamda, en önemli misyonu bu Zekeriya Beyaz'ın... Ona bu görevi verdi devlet... Ne kadar garip bir durumdayız. "Umut adam" Kemal Derviş, yollara düşmüş, kapıları çalıyor, işçi-işveren temsilcileri ile görüşmeler yapıyor, "hiç olmazsa üç ay destek verin" diyor, toplumdan destek istiyor, ama Zekeriya Beyaz'ın toplumsal bir destek ihtiyacı yok. O, YÖK fermanını alıp gelecek, kapılara duracak ve "eğitim de olsa başörtülü olmaz" diyecek. İlâhiyatlı kız öğrrenciler Anadolu'yu tarıyor, halka kendi durumlarını anlatıyorlar. "Biz okuyamıyoruz, biz annemizin, ablamızın, sade Anadolu kadınının başını örttüğü örtü ile okulumuza alınmıyoruz. Kişiliğimize saygı gösterilmiyor. Kimi kuralların insan kişiliğinin üstünde olduğunu söylüyorlar bize. İnançlarımıza göre giyinme hakkımıza saygı gösterilmiyor. Bizi anlayın ve devleti uyarın" diyorlar. Bu seslenişi halkın anlamadığını kim söyleyebilir? Halkın yüzde 80'lerde bir kısmının başörtülü eğitime de, başörtülü kamu görevine de olumlu baktığı açık bir gerçek iken, bu kız öğrencilerin dramına Anadolu'da kim sessiz kalabilir? En azından bir gönül yangını gerçekleşmez mi Anadolu'da? Ankara'da "umut adam"lar krizden çıkmak için halk desteğine ulaşma gayreti göstersin, başka yerde bir adam, kendi gündemini, halkın devlete güvenini sarsacak bir eylemin içinde yer alsın. Bu nasıl anlaşılmaz bir çelişkidir? Bir yanda Kemal Derviş, diğer yanda Zekeriya Beyaz... Bu iki sima, devlet adına bir tutarlılığı mı yansıtıyor, bir çelişkiyi mi? Güven açısından bakalım olaya... Türkiye'nin acil gündemine uygunluk açısından bakalım... Doğrusu ben, devlet güvenliğini müzakere eden bir kurum olarak MGK'nın "Zekeriya Beyaz vak'ası"nı gündeme alıp tartışmasını isterdim. Hatta "YÖK vak'ası"nı... YÖK vak'ası, neden en azından Cumhurbaşkanı'nın gündeminde olduğu kadar yer almaz MGK gündeminde? MGK'nın, mevcut krizin hangi toplumsal gerilimlere yol açacağını gündeme aldığını, krizin derinleşmesi durumunda ülke güvenliğini etkileyecek durumların ortaya çıkıp çıkmayacağını değerlendirdiğini biliyoruz. Kanaatimce "Zekeriya Beyaz ve YÖK vak'ası" da, özellike "başörtüsü yasağı uygulaması" ile sokağa yansıyan bir gelişme olmasa da, ülke insanının yüreğinde fırtınalar estiriyor. Zekeriya Beyaz vak'ası, Türkiye'de bir takım tabular sebebiyle, gündemle hangi saçmalık ölçüsünde çelişilebileceğinin tipik bir örneğidir. Şu soruyu devleti önemseyen herkesin önemsemesini beklerim: Zekeriya Beyaz Marmara İlâhiyat'ta devleti temsil ediyorsa, bu saygı getirecek bir temsil midir?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |