|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Türkiye'nin bugüne dek görmediği, yaşamadığı boyutta bir ekonomik krizin "tünel"ine daldık, ışık görmeden yol alıyoruz. Karanlıkta yol aldıkça, "kriz" daha da derinleşiyor. Kemal Derviş'in önceki gün açıkladığı "acil önlemler paketi"nin "asabi piyasalar"ı henüz yatıştırmadığı ve "tünelin ucundaki ışık"ı göstermediği anlaşılıyor. Nereden anlaşılıyor? Döviz fiyatlarından. Dövizin fiyatını İstanbul'da Tahtakale belirliyor ve Tahtakale, Ankara'da yaprak kımıldasa hemen reaksiyon verecek kadar "hassas" bir "piyasa terazisi"... Derviş'in açıklamasından sonra, Tahtakale'de dolar ineceğine biraz daha yükseldi. Dün ise, dolarda yıl sonu hedefi diye açıklanan rakamlara ulaşıldı bile. Güngör Uras, "acilen" yapılması gerekenin "duran piyasaların çalıştırılması" olduğunu ifade ederek, "piyasanın tamamen başıboş bırakıldığını" öne sürüyor. Açıklamada, Türk lirası ve döviz likiditesini krizini atlatmak için piyasada gerekli yönlendirmenin yapılacağı, yapılacaksa nasıl yapılacağı ortaya çıkmadı. Ankara'dan kaynaklanan "belirsizlikler", Hazine ve BDDK'nın başına yapılan atamalarla da beslendi. Yeni isimler, Kemal Derviş'in "ekibi" midir; yoksa "al, ekibin bunlardan oluşacak" diye kendisine "siyaset esnafı"nın empoze ettiği isimler midir? Bu çok mu önemlidir? Kemal Derviş'in kafasında daha önceden oluşmuş isimler ile şu anda göreve getirilen isimler arasında "teknik beceri ve bilgi" bakımından dağlar kadar fark gerçekten var mıdır? Olmayabilir. Sorun orada, kişilerde değil. İlkede. Eğer bir hükümet, Türkiye'yi ekonomik iflasa sürüklemişse ve istifa etmemekte de direnerek Washington'dan bir "ekonomi başkomutanı" ithal etmeye mecbur kalmışsa; o zaman ekonominin tüm iplerini -kendisini anlamsızlaştıracak da olsa- ona emanet etmeyi peşinen kabul etmelidir. Yok, bunu yapmayıp; hala "kadrolaşma" ve onu-bunu "kollama" zihniyeti içinde, ekonomi yönetimini paylaşıyorsa; bu: 1. Kemal Derviş'in, neyde ne kadar yetkili olduğu konusunda piyasalarda ve tüm kamuoyunda ciddi kuşkular uyandırır ve "ekonomik asabiyet"in üstesinden gelinemez. Gelinemediği için de "kriz" derinleşir ve kronikleşir. 2. Hükümet, belki Ankara'daki "temas trafiği"nde pek anlaşılamayan ama İstanbul'un her sokağında ve ülkenin her yanında her an teneffüs edilen muazzam bir "güven erozyonu"nun muhatabı olduğu için; hükümetin ekonomiye herhangi bir düzeyde her "el atışı" piyasaları daha da sinirlendirmekte ve işlerin çığrından çıkmasına sebebiyet vermektedir. İşte Kemal Derviş'in "acil önlemler paketi" açıklamasının, kaygıları giderememiş, dağıtamamış olmasının önemi de bu noktadadır. "Kriz"in tavsaması sağlanamamış olabilir; tersine azması gündeme gelebilir. Ekonomi uzmanlarından, ekonomiye şöyle böyle bir değmiş olanlara kadar herkes, "enflasyon"un artacağını "gerçekçi" bir perspektif olarak görebiliyor. Niçin? Çünkü, görev zararları inanılmaz ve kapatılamaz boyutlara ulaşmış olan kamu bankalarına -24 saat içinde tümü tasfiye edilip kapılarına kilit vurulmayacağına göre- yeni sermaye konulacaktır. Bu amaçla yurtdışından sağlanacak kredinin astronomik miktarlarda olmayacağı şimdiden bellidir. Dünyada kimse, bu arada ne Amerika, ne IMF, ne Dünya Bankası ve ne de başka bir kuruluş; başarısızlığı ve ehliyetsizliği kanıtlanmış ve arkasındaki "seçmen desteği" erimiş, TBMM'de 351 kişilik bir kuru kalabalıktan başka bir anlam ifade etmeyen bu iktidar yapısının dipsiz kuyusuna para akıtmayacak. Yani, ister istemez, para basılacak. Banknot matbaasının çalışması demek, enflasyon demek. Lamı cimi yok. Devalüasyon-enflasyon sarmalında "alternatifsiz" bir iktidar modelini ise tarih bugüne kadar yazmadı ve Türkiye'de de yazmayacak. Yani? Yani, bu hükümet muhtemelen 2001 yılı içinde -eğer ilk yarısında söz konusu olmazsa- gidecek. Şu şekilde ya da bu şekilde gidecek. Bu ihtimal, bir "kesinliği" ifade ediyor. Bilinmeyen, iki şey var: 1. Hükümetin gidiş biçimi ve yerine neyin, nasıl konulacağı; 2. Kemal Derviş'in serencamı. Enis Berberoğlu, günlerdir her yazısını "hem Kemal Derviş'i hem hükümeti sevmek olmaz; Kemal Derviş'i seviyorsanız, hükümete muhalefet edin" diye boş yere bitirmiyor. Türkiye'nin önünde uzanan yolda bir sorunun daha cevabı şimdilik havada sallanıyor: Enflasyonist bir politika izlenmesi ve bunun hükümeti silip süpürmesi tamam da, "hiperenflasyon" söz konusu olacak mı? İşte bu "felaket senaryosu". O zaman Türkiye'nin zemini her türlü sosyal patlamaya uygun, her türlü "aşırı akım"ın ve "şiddet"in cirit atacağı bir "siyasi iklim"e doğru yeniden yapılanır. Bu "tehlike"yi önlemenin en kestirme yollarından biri, yol yakınken, bu hükümetin şimdiden çekip gitmesidir. Gelinen noktada, Kemal Derviş'in de onlarla birlikte çekip gitmesi gerekmez. Hatta, eli kolu daha rahatlayacak bir Kemal Derviş'in kamuoyu ve piyasalar nezdinde "inandırıcılığı" da bugünkünden daha fazla olur. Kemal Derviş'in bu hükümet açısından bir "nimet" olmadığı bu hafta daha bitmeden anlaşılabildi. Tıpkı, hükümetin Türkiye ve aynı zamanda Kemal Derviş için bir "külfet" olduğu da...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |