T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Devlet emri olarak balolar

Balonun devlet emri olarak ilan edilmesinden sonra devrin mutaassıp kadınlarının nasıl bir tutum sergilediğini daima merak ettim. Ne var ki, balo hikayelerini genellikle erkeklerin kaleminden ya da cumhuriyetten önce modernleşmiş olan kadınların kaleminden ya da anlattıklarından yola çıkarak değerlendirmeye kalktığımız için resmin bir köşesi yarım kalıyor.

Geçenlerde Halide Nusret Zorlutuna'nın 'Bir Devrin Romanı' (Kültür Bakanlığı Yay. Ankara 1978) isimli hatıra kitabını yeniden okudum. Kitap boyunca üç husus dikkatimi çekti. Birincisi devrin bütün önemli isimlerinden bahis açılmışken ve bunların çoğu Halide Nusret ile mektuplaşmışken o dönemin önemli kadın yazarları olan Fatma Aliye ve Halide Edip'ten hiç bahsedilmemiş olması; kadın derneklerinden söz edilmeyişi.

İkincisi husus kadın-erkek ilişkilerine dair. Dışarıda kadın erkek gezilmektedir. Mesela Halide Nusret bir iki erkek arkadaşı ve kız arkadaşı ile birlikte Belvü Gazinosu'na gitmiş orada kendisinden şiir okuması istenmiş, fakat İşgal subaylarıyla dans eden Türk kızlarının durumundan rahatsızlık duyan Halide Nusret şiir okumayı reddetmiştir. Bu satırlardan o dönemde kadın ve erkeklerin bir arada bulunduğu bir ortamda bir hanım şairin şiirini okumasının garip karşılanmadığını anlıyorum. Fakat dış ortamda kaç göç olmadığı halde evde, akrabaları olan ve evlerinin selamlık kısmında yatılı misafir olarak kalan erkeklerle ilişkilerin kaç-göç usulüne uygun olarak yapılmaya devam etmesi; kamusal-özel alan ayrımının Batılı-Şarklı üslûbuna uygun bir anlayışta ikiye bölünmüş olarak sürdürülüşüne tipik bir örnek.

1924-1926 yıllarında Edirne Kız Okulu'nda öğretmenlik yapan Halide Nusret'in diğer öğretmenlerle birlikte başının açık olduğunu öğreniyoruz. Dışarıda ise çarşaf giyilmektedir. Nitekim okulun öğretmenleriyle birlikte gittikleri Bulgaristan gezisi sırasında Şapka Kanunu çıkar ve oracıkta derhal kendilerine bir şapka alırlar: "Biz orada iken memlekette "Şapka Kanunu" çıkmıştı. Birer şapka almayı ihmal etmedik, fakat, ne yazık, suratımıza yakışan şapka bulamadık hiçbirimiz. Şapkayı başımıza geçirince maymuna dönüyorduk! Üstelik benim saçlarım da biraz uzun ve pekçoktu. Bir çarşaf pelerini veya hafif ipek bir başörtü içine toplamak pek kolaydı onları; zarif de oluyordu ama o kadar şeyi derleyip toplayıp taş gibi bir şapkanın içine tıkmak hiç de kolay ve güzel olmuyordu."

Bu satırlarda bana şaşırtıcı gelen yazarın, kıyafet ile kimlik arasında hiçbir bağlantı kurmayarak olayı sadece estetik boyutta, şapkanın kendilerine yakışıp yakışmadığı noktasında değerlendirmesi. Buradan da modern eğitim almış genç kızların Cumhuriyet'in kıyafet devrimine ruh olarak hazır oldukları tesbitini yapmak mümkün. Çünkü yazarın da sık sık tekrar ettiği gibi yeni yetişen genç neslin kafasında tek ideal vardır: Medeni olmak. Hayatı boyunca beş vakit namazını aksatmadığını kendi satırlarından öğrendiğimiz yazar, medeni Türk hanımları olarak kendilerini dans etmeye mecbur gördüklerini de ifade etmektedir.

Üçüncü dikkatimi çeken olay ise balo emriyle ilgili: "Günlerden bir gün Ankara'dan bir emir gelmiş denildi, çarşaf, peçe yasak. Bayramlarda kurtuluş günlerinde filan, resmi balolar olacak, hükümet erkanı, eşleriyle beraber gidip dans edecekler. Muallim hanım ve beylerin gitmeleri de mecburi."

Emri sevinçle karşılayanlar olduğu gibi şaşkınlıkla karşılayanlar da vardır. Bu emre ilk isyan bayrağını valinin eşi açar: "Bir akşam, hepimizin içinde kesin bir ifade, kararlı bir sesle:

-Bakınız beyim, dedi, rica ediyorum, bana bir daha böyle bir teklifte bulunmayınız. Ben bu yaştan sonra, sizin hatırınız için baloya gitsem bile bir köşede başım örtülü, otururum. Fakat asla kalkıp dans edemem, çoluk çocuk maskarası olamam."

Vali en büyük mülki amir olarak dansı açmak mecburiyetinde olduğu için piste "Şöyle yürür gibi dolaşarak" olur mu diyerek hanımı ikna etmeye çalışsa da valinin hanımı kendisinin dans etmemesi konusuna kesin kararlı fakat kocasının da devlet emrine uyması konusunda anlayışlıdır:

"-Elbette gayet tabii dansı siz açacaksınız. Bakın bu kadar hoca hanım kızımız var. Herhangi biriyle açarsınız dansı."

Halide Nusret valinin hanımının bu davranışını sağlam karakterin ifadesi olarak görmektedir: "Ben bu muhterem kadındaki sağlam karakteri; çok sene sonra, Sayın Celal Bayar'ın rahmetli eşi Reşide Hanımefendi'de görmüşümdür. Bir üçüncüsünü görmemişimdir."

Halide Nusret, baloya gitmek mecburiyetinden dolayı hasta çocuklarını evde tek başına bırakarak giden öğretmen karı-kocanın eve döndüklerinde çocuklarının ölüsüyle karşılaştıklarından bahsediyor.

Doğrudan balolara dair bir araştırma yapıldı mı bilmiyorum. Türk toplumunun baloları kabul ve reddediş biçimleri, çaylı-danslı toplantıların edebi, kamuda ifa etmiş oldukları roller bütün safhalarıyla birlikte bir an önce ele alınması gereken konular olarak sosyal bilimcileri bekliyor..


16 Mart 2001
Cuma
 
FATMA K. BARBAROSOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED