|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Öyle anlaşılıyor ki sadece televizyon kanalları değil, şahıslar da reyting meftunu olabiliyorlar. Önlerine bir mikrofon uzatılmaya görsün, ya da bir gazeteciyle karşılaşmasınlar hemen bülbül gibi şakıyorlar. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nin nev-zuhur dekanı Prof. Beyaz bunlardan biri. Son günlerde hazretin "özgün" içtihatlarına şahit olduk; her konuda fetvası hazır. Resimli örtünme kılavuzu, tavuğun kurban edilmesi, şeytan taşlanması, haccın uzun zamana yayılması, cenazede "merhumu nasıl bilirdiniz" sorusunun gerekip gerekmediği fetvaları bunlardan sadece birkaçı. Herhalde bir süre sonra bu fetvalarını "Fetava-yı Zekeriya Efendi" ismiyle kitaplaştırır. Hem gözümüzden, dikkatimizden kaçan fetvalarını öğreniriz hem de daha kalıcı olur. Bizim geleneğimizde esasen şeyhulislamların, müftülerin fetvalarını toplamaları ve halkın istifadesine sunmaları uygulaması var. Yine de benim anlayamadığım bir nokta var. Müftülük, şeyhulislamlık ilmi bir makamdır ama dekanlık idari. YÖK'ün bir fakülteye dekan tayin ettiği kimse sadece o kuruma yönetici oluyor, o fakültenin bütün ilmi müktesebatını bir günde kazanmış olmuyor. Dekanlık reisü'l-ulemalık değil. Bu durumda nasıl oluyor da İlahiyat Fakültesi'ni bitirmiş olmak dışında bu alanla, özellikle fıkıhla akademik ilgisi olmayan sayın dekan bu makama gelir gelmez bu kadar mebzul ve aykırı fetva verebiliyor. Muhtemel ki örnek aldığı büyüğünün şöhretini yakalamak için tek çıkar yolun aykırı fetva üreterek reytingini artırmak olduğunu düşünüyor. Öyle anlaşılıyor ki Dekan Beyaz'ın şahsında medya iyi bir maden buldu. Ancak doğruluğu yanlışlığı bir tarafa bu kadar aykırı fetva üretmenin sayın dekanın resmen alakalı olduğu (fiilen ne kadar bilemiyorum) sosyolojiyle ve de sosyal psikolojiyle ilgili bir yanı var. Bütün dinlerde dînî kuralların tamamı ilahi mesajdan kaynaklanmaz. Yahudilik'teki bütün kurallar Tevrat'ta, Hristiyanlık'takiler İncil'de var olmadığı gibi İslam'ın bütün kuralları, en ince ayrıntılarıyla Kur'an'da ve hatta Sünnet'te mevcut değildir. Konunun uzmanlarının yorumlarının bu kuralların şekillenmesinde önemli bir payı vardır. İlk dönem fakihleri Kur'an-ı Kerim'i ve Sünnet'i kendi anlayışları istikametinde yorumlamışlar ve bugün bir milyardan fazla insanın uyguladığı büyük çoğunluğu müşterek ibadet ve dînî yaşayış kuralları ortaya çıkmıştır. Ve bu kurallar 1400 senedir uygulanarak İslam dininin sabit değerlerini oluşturmuştur. Hukuk konusunda her zaman yeni içtihatların yapılması ve İslam hukukunun sosyal gerçeklerle paralel gelişmesi gerekmekle birlikte namaz, oruç, hac, kurban gibi Allah'a kulluk arzetmek üzere yapılan ibadetler konusunda yeni ve çok farklı içtihatlar yapmaya gerek olduğu söylenemez. Netice itibariyle bunlar Allah'a bağlılığımızı sunmak üzere yapıldığından burada önemli olan kişinin niyet ve samimiyetidir. Bu tür kurallar üzerinde çok farklı yorumlar yapmak 1400 yıldır oluşan sabit değerlerin sarsıntı geçirmesi sonucunu doğurur. Konuya yabancı olanlar dînî uygulamaların sıhhati konusunda gereksiz bir şüpheye düşerler. Meselenin bu sosyal yönü bence çok daha önemlidir. Unutulmamalı ki Hristiyanlığa en büyük zararı yerleşmiş bütün anlayışları değiştirmeye çalıştığı için Luther vermiştir. Bugün Katolik kilisesinin belli bir cemaati yine vardır; Avrupa'daki Protestan kiliseleri ise bomboş. Halbuki Luther'in söylediklerinde önemli bir doğruluk payı vardı. Haydi fıkıh konusuna yabancı olduğu için Sayın Beyaz nasıl örtünülmesi, neyin kurban edilmesi, haccın nasıl yapılması gerektiğini bilmiyor. Her konuda aykırı yorum yapmanın ve yerleşmiş anlayışlara saldırmanın dînî hayatta, toplum psikolojisinde açabileceği yaraları da bilmiyor mu? Yoksa asıl ilgi alanı olması lazım gelen sosyolojiye de mi yabancı? Beni tavuk fetvasının Suudi Arabistan'da bizi rezil etmesi değil, bu tür yorumlarla dînî uygulamalara duyulan güven konusunda ülke genelinde yaptığı tahribat daha fazla ilgilendiriyor.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |