|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Niye bu kadar çaresizlik ve keder var bu şehirde? Şarkıların da, ölümlerin de, aşkların da, acıların da hiçbir anlamı yok sanki... Bir hayatın "hiçbir şey" olduğuna inandığımız için mi ölmeye ve öldürmeye gidenleri selamlıyoruz durmadan? Kimse, aşkın acıya değecek kadar kutsal olduğuna inanmıyor. Kimse, yağmurlarla parçalanan bir geceyarısında rüyalarından fırlayıp derin özlemlerle sarsılmıyor. Kimse, ruhunun geniş bahçelerinde acının ve sevincin çiçekleriyle buluşmuyor. Kimse, her gün, her gece gözlerinde güleryüzlü hüzünler yükselen anneleri duymuyor. Peki ama neden? Belki de, kimse "iyi bir perşembe" istemiyor. Her gün yeni korkular sızıyor uykularımıza.. Üşüyen ellerindeki kitaplarıyla geceler boyu içine ağlayan bütün kızların hayalleri bomboş... Böyle bahar olur mu, yüreklerimiz neden titremiyor? Üstelik, sarışın başladığımız bütün aşklar esmer bitiyor. Yanlış bir şehrin gözlerinde kaldım. Bu şehir benim neyim oluyor ya da bu şehrin gözleri kaç karanfil ediyor.. Ne yapsam, nereye kaçsam gözlerinin karanlığından kurtulamam. Çünkü, kimse kimseyi anlamıyor, bir yağmur boşluğunda martılara bile ihanet ediyor insanlar... Bu yüzden, vuruyorlar düşünenleri, kendi sesimizi terkedişimiz hep bu yüzden... Bu yüzden, güller telaşla açıyor, ama bahardan emin değil. Bu yüzden, bahar bile bahar değil, her yer çığlık, her yer kan...
Her gün şehirlerin kırık dökük aynalarında biriken bu kadar çok ağıta kim dayanabilir, kim teselli bulur baharın türküsünde... Şehirlerin ateşi yükseldikçe, zaman, mevsimler, iklimler kuraklaşıp çoraklaştıkça her gün baharı ve yağmuru özlüyoruz. Ama çaresi yok, ne yağmurlar, ne ağıtlar dindiriyor yasımızı. Ve her seferinde, karlı dağların ardından gelen Yunus'un dizelerinde karşılıyor bizi hüzün...
Karlı dağların ardında
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |