|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Zamanla benim aramda böyle bir uyuşmazlık çıktığında ne yapmam bekleniyor? Atasözüne göre hareket edecek olursam, zaman bana uymazsa ben kendimi ona uydurmalıyım. Atasözü öyle söylüyor: "Zaman sana uymazsa sen zamana uy!" Ama acaba gerçekten zaman bana uymadığı zaman ben kendimi ona mı uyumlu hale getirmeliyim? Atasözünün vermek istediği öğüt çoğu kimse için belki makul bir anlamı içeriyor. İnsanı dikbaşlı olma yerine, zamanın ve çevrenin gidişatına uyum içinde olmaya çağırıyor. Uzlaşmayı salık veriyor. "Zaman sana uymazsa sen zamana uy!" sözünün içinde, kimseyle sürtüşme, sana ters gelen durumlarda bile başkalarıyla çatışmaya girmekten kaçın gibi, insanı her durumda uzlaşmaya veya uysallık göstermeye yönelten bir anlam gizli. Bu anlam, hayatını "suya sabuna dokunmama" ilkesi üzerine bina etmiş kimseler için uygun bir öğüt yerine geçebilir. Fakat ben bu sözün her zaman için ve hayatın her alanında tutulmaya değer bir öğüt önerdiğini düşünmüyorum. Bu öğüt, her şeyden önce insanı edilgin bir konumda tutmayı öngörüyor: zaman değişecek ve insan kendini değişen zamana uydurmaya, uyarlamaya çalışacak! Fakat zamanın değişmesinden ne anlıyoruz? Zaman nasıl değişiyor? Zaman kendiliğinden mi değişiyor? Yani zamanın kendinde olan bir iradesi mi var? Yoksa onu başka birileri mi değiştiriyor? Ve bana uymam öğütlenen zaman, başkalarının değiştirdiği zaman mı oluyor? Bu durumda ben bütünüyle başkalarının iradesine boyun eğdirilmiş olmuyor muyum? Böyle bir sonuçla karşılaşıyorsak ve burada insan sürekli boyun eğici ve başkalarının iradesine uymaya amade durumda bırakılıyorsa, bu durumun aşağılık bir şey olduğu nasıl göz ardı edilebilir? Zamanın bana uymadığını gördüğüm bazı durumlarda ona müdahale etmekten beni alıkoyan çeşitli sebeplerle karşılaşabilirim. Rahatımı bozmak istemediğim hallerde, bu söz, benim için tam da herkes tarafından kabul edilebilir bir mazeret sayılabilir ve ben kendimi bu mazeretin arkasına saklayarak savunabilirim. Ama ben böyle bir savunmaya razı olamıyorum. Böyle bir savunma, meskeneti savunmayla eş anlamlı duruyor. Daha da önemlisi, beni zamana uymaya çağıran ağzın, zamanın değişebilir olduğunu bilmiş olmasıdır. Böylece ben, değiştirilmesi mümkün olan zamanı sabit farzederek kendimi ona göre değiştirmeye çağırılıyorum demektir. Ama niçin? Niçin benim zamanı değiştirmem istenmiyor da, değişmiş olan zamana kendimi uydurmam isteniyor? Sonra böylece, başkasının değiştirmesine açık tutulan zaman, onu benim değiştirmem söz konusu olduğunda, niçin engelleniyor? Böylece aynı hakkı kullanmak benden esirgenmiş olmuyor mu? Beni içinde yaşadığım dünyanın pasif bir unsuru yerine koymaya yeltenecek hiç bir teşebbüse müsaade etmemem gerektiği anlaşılıyor. Ben, içinde yaşadığım dünyanın aktif bir parçası olarak ona müdahale edebilmeli ve onu değiştirebilmeliyim. Böyle bir hakkı kendimde görebilmek için elimde yeterli sebepleri bulundurduğuma kaniim. Unutmayalım ki, Allah'ın Rasulü (s.a.v.) de, zamanın kendisine uymadığı bir dünyada yaşadı, ama kendisini zamana uydurmayı düşünmedi, bilakis zamanı kendisine uydurmak için mücadele etti.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |