|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Papa II. Jea Paul'ün dış ülkelere yaptığı ziyaretler her zaman ilgi çekmiştir. Son olarak Atina ziyareti dolayısıyla Atina Başpiskoposu Hristodulos'la yapmış olduğu ortak açıklamada bir nokta dikkat çekici. Her iki kilise, laikliğin getirdiği problemler konusunda müştereken hareket etme kararı alıyorlar. Neden böyle bir karar alma lüzumunu duyuyorlar? Çünkü laiklikle birlikte Batı dünyasında sadece siyasi otorite ile dini otorite bir birinden ayrılmadı. Kilise ile laik güçlerin kavgası dinin bütünüyle sosyal hayattan dışlanmasıyla sonuçlandı. Bugün Batı'da Hristiyanlık öğretisinin ferdin kilise dışındaki hayatında etkili bir rolünün bulunduğu söylenemez. Aile bağlarının gevşemiş olmasında bu dışlanışın rolü var, uyuşturucu kullanımındaki artışta bunun rolü var. Psikolojik rahatsızlıklarda rolü var, suç işleme oranındaki artışta rolü var. Sosyal hayattan bütünüyle dışlanış, fertlerin kilise ile dini ayinler çerçevesinde şekillenen bağlılıklarını da menfi etkilemiştir. Zaman içinde kiliseye devamda önemli azalmalar görülmüştür. Kiliseden ayağını kesenlerin bir kısmı bütünüyle din dışı bir hayata yönelmiş, kimisi de diğer dinlerde kurtuluşu aramışlardır. Bugün misyoner kuruluşları gelişmekte olan ülkelerde büyük paralar harcayarak zemin kazanırken, anavatanlarında zemin kaybediyorlar. Müslümanlık başta olmak üzere doğu dinlerinin en fazla yayıldığı ülkeler Hristiyan dünyası. Hasılı laikliğin bütünüyle din dışılık olarak algılanması Hristiyanlığın ve Hristiyan toplumların aleyhinde bir sürecin işlemesine yol açmıştır. Kilisenin güçlü kurumlarının olması bu sürecin devamını önleyemiyor. Bu açıdan bugün iki kilisenin laikliğin ortaya çıkardığı din karşıtı durum müvacehesinde müştereken hareket etme kararı almaları önemli. Belki böylece Hristiyanlık kendi dünyasında kayıplarını belli ölçüde telafi edebilir, kiliseden ayağını kesmiş Hristiyanları tekrar buraya çekebilir. Ancak problemin çok önemli bir yanı olduğu gibi duruyor. Kilise, öğretileri sebebiyle hem laikliğin doğmasına hem de halkın dinden uzaklaşmasına yol açtı. Hasılı problemin kaynağında bizzat Kilise var. Söz gelimi teslis (üçlü tanrı inancı) önemli bir problem. Ruhban sınıfının imtiyazlı konumu, özellikle Papa'nın yanılmazlığı önemli bir problem. Hristiyanların kendileri gibi bir fani önünde günah çıkarmaları bir problem. İlk insanın günahının nesiller boyu devam etmesi ve Hz. İsa'nın, Hristiyan inanışında oğulun (Hâşâ) insanlığın yaratılışından binlerce yıl sonra bu ilk günah için çarmıha gerilmesinin gerekmesi önemli bir problem. İnsan tabiatına aykırı ruhbanlık bir problem. Bizzat kilisenin ruhbanlığın yakın gelecekte homoseksüel mesleği olacağından endişe etmesi (2 Mayıs tarihli Milliyet), ömür boyu bekar kalmayı öneren bu tür din adamlığının problemli boyutlarını ortaya koyması bakımından yeterli sanırım. O halde sadece laikliğin ortaya çıkardığı problemleri değil, her iki kilise kendilerinin ortaya çıkardığı problemleri de çözmek durumundalar. Ancak bu problemler daha çok Hristiyanlığın iç meseleleri. Laik güçlerle yapılan egemenlik savaşları sonucunda belirlenen laiklik modeli ise bütün dünyaya ilgilendiren bir problem. Çünkü bu ortaya konan model, bütün dünya için bir prototip olma özelliğine sahip. Tarihi tecrübesinin farklı olmasına, kendi dini esaslarının bunu gerektirip gerektirmediğine bakılmaksızın Batı tipi laiklik "modern" bütün milletlere öneriliyor. Ama anlaşılıyor ki bu konuda henüz Batı'da da son söz söylenmemiş.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |