|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Tabiî ki, adalet aceleye gelmez.. "Usul hukuku"nun varlık sebebi, "yargı kararı" ile "linç"i ayırmaktır.. Ama yavaş işleyen adalet de, hukuk düzenine olan güveni sarsar.. Toplum, suçluların czalandırılmadığını, suçsuzların ise adliye koridorlarında süründürüldüğünü düşünmeye başlar.. "Hukukun üstünlüğü mü, yoksa üstünlerin hukuku mu" benzeri sorular gündeme gelir.. Şu anda Türk kamuoyunda, bu tür sorular, fazlasıyla soruluyor. Örneğin, şu bitmek tükenmek bilmeyen "Fazilet Partisi Davası" var önümüzde.. Eski Başsavcı Vural Savaş, 7 Mayıs 1999'da Fazilet Partisi'nin "Kapatılan Refah'ın devamı" ve "Laiklik karşıtı eylemlerin odağı" olduğu gerekçesiyle, kapatma istemli davayı açtı.. Bu arada, bütün FP'li milletvekillerinin tümünün milletvekilliklerinin sona erdirilmesini istedi.. Bu dava, hâlâ bitmedi.. Bugün, yeni Başsavcı Kanadoğlu, Anayasa Mahkemesi'nde sözlü açıklamalarda bulunacak.. 15 Mayıs'ta da, Faziletliler, sözlü savunma yapacaklar. Düşünün ki, bu sürede, Anayasa Mahkemesi Başkanı ve bazı üyeler değişti.. Savcılar değişti.. Türkiye'de siyasi ve ekonomik konjonktür değişti.. Ve Fazilet, üzerinde Demokles Kılıcı gibi sallanan "Kapatma Davası" yüzünden, yarı-felçli konumda.. "Ana muhalefet" işlevi, sanki askıda gibi. İç ve dış kamuoyu da, "Fazilet kapatılırsa siyasi tablo ne olur" sorusuna dayalı, kararsızlıklara gömülü.. "Derin devlet"in, Fazilet'e (veya Milli Görüş'e) ilişkin tutumunun, değişen dönemlere endeksli olarak, değiştiği de biliniyor. Bazan "toptan kapatma"ya, bazan da "bölme"ye ilişkin görüşlerin ağır bastığı da, açıkça görülüyor.. Açık ve seçik söyleyelim.. Fazilet Partisi'nin kapatılması istemine ilişkin dava hem uzadı, hem de tadı kaçtı.. "Usul hukuku"nun bu tür kullanımı, ne hukuka, ne adalete, ne de istikrar kavramına bir katkı sağlar.. "Derin millet", yargının adil bir karar vermesini beklemek yerine, "Kapatacaksan kapat.. Ne olacağını görelim" diye düşünmeye başlar. Bunun gibi, şu anda gündemde fazlaca yer alan "ekonomik suçlar" (veya banka boşaltmaları) konusu da, hukuka fazla aşina olmayan kamuoyunda, kavram kargaşalarına yol açıyor.. Bir Nail Keçili, aylardır cezaevinde.. "Egebank Davası"na 31 Mayıs günü bakılacak olduğuna göre, o gün tahliye edilirse, mahkûm olmuşa yakın tutuklu kalmış olacak.. Buna karşı, başka banka boşaltmalarına yönetim kurulu üyesi olarak iştirak etmiş doğrudan zanlılar, tutuksuz yargılanıyor. Hep aynı ifadeleri verip, "Biz, bankacılıktan anlamıyorduk" diyorlar. Diğer mesleklerini icra ediyorlar.. Nail Keçili, bankacılık uzmanı mıydı? Onun cezaevinde bulunması yüzünden, reklamcılık şirketi küçülüyor, çöküyor.. Bütün bu durumlar, toplumda zaten çok tartışılan "adalet" ve "hukuk" kavramlarına, pek olumlu açıklıklar getirmemektedir.. Keşke, Mesut Yılmaz gibi, sadece kendi hukukunu savunmak için ağzını açanlar biraz değişse ve "herkesin hukuku" için de, konuşmak yürekliliğini gösterebilseler.. Bilelim ki "hukuk" da, "adalet" de, tarih boyunca çok tartışılan, soyut ama "hayati" kavramlardır.. Ne demiş "Devlet"in veya "Kral"ın her sözünün kanun sayıldığı dönemlerin güçlü adamı Kardinal Richeliu (1585-1642).. -Dünyanın en namuslu adamının yazdığı, altı satırlık bir yazıyı bana getirin.. Onun içinden, bu adamı asacak birşeyler mutlaka bulurum!.. Bizde de, halk arasında kuşaktan kuşağa aktarılan öz-deyişler vardır.. Kimi, "Kadı'nın bildiğini garip de bilir" der, kimi de "Mahkeme kadıya mülk olmaz" der.. Neticede şeriatın (veya hukukun) kestiği parmak, gerçekten acı çekmemelidir.. ŞAKA
Karşılıklı sevgi!..
Karısını çok seven bir İngiliz, kendisine böyle bir eş verdiği için, şükrediyordu.. Birden bir melek göründü karşısında.. İngiliz sordu meleğe.. -Neden benim karım, bu kadar güzel ve bu kadar iyi kalpli yaratıldı? Melek cevap verdi.. -Sen onu çok sevesin, diye.. İngiliz yine sordu.. -Peki karım neden bu kadar akılsız yaratıldı?.. Melek yine cevap verdi.. -O seni çok sevsin, diye.. KISSADAN HİSSE- Bu tür fıkraları feministler uydurmuş olabilir.. "Bazan", akıllı kadınlar da kocalarını sevebilir.. ÖĞRENECEĞİZ
Hukuk ve ahlak akrabadır!..
"Hukuk" ve "ahlak", kardeş olmasalar bile, birbirleriyle yakın akrabadırlar.. Bu bakımdan, evrensel ahlak kurallarına uyan insanların başları, hukukla da pek fazla belaya girmez.. Bugün Türkiye'de, "ekonomik suç" kavramına geniş açıdan giren fiilleri ika edenlerin çoğu, mutlaka ahlak kurallarını da çiğnemişlerdir.. "Rüşvet" gibi, "gasp" gibi, "görevi kötüye kullanmak" gibi, "haksız zenginleşme" gibi, zaten herkesin bildiği, suç saydığı, ahlak-dışı kabul ettiği ve ceza kanunlarının müeyyidelendirdiği olgulardan bahsetmiyoruz.. Örneğin, "içeriden ticaret", bizim toplumumuz için yeni olan ve ahlak kurallarımızın henüz tam içermediği, evrensel bir yasa ve ahlak-dışı fiildir.. Bunun gibi "çıkarların çatışması" da (conflict of interests), Türk toplum ahlakının yabancı olduğu bir kavram.. Bir gazetecinin, aynı zamanda bankacı da olması.. Bir politikacının, bir özel şirketin de yöneticisi olması.. Bir kamu görevlisinin, devlet müteahhidi olması.. Zamanla bu gibi durumların da, hırsızlık veya hortumculuk gibi, hem ahlak, hem de hukuk dışı fiilleri oluşturduğunu öğreneceğiz..
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |