T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Başörtüsü, azimet ve ruhsat

Gazetemizde, örtünmenin dindeki yeri ve hükmü ile ilgili olup bir hafta süren bir yazı dizisi yayınlamıştık. Bu bir haftalık yazının içinden yalnızca üç satırı alan ve onu da altından üstünden koparan bazı kimseler, "H. Karaman, kızların başlarını açıp okumalarına fetva vermiş" diye dedikodu yapmışlar. İyi niyetlilerin konuyu doğru anlamalarını sağlamak için önce yazının yanlış değerlendirilen kısmını nakledecek, sonra da maksadımızı biraz daha açık ifade edeceğiz. Şöyle demiştik:

"Başörtüsü yasağına karşı direnen ve bu direnme sebebiyle zarar gören, görevden atılan veya atılma durumunda olan, öğrenim hakkını kaybeden veya kaybetme durumunda olan kimselerin önünde iki seçenek vardır: Azimet ve ruhsat.

a) Azimet zor, fakat sevaplı, onurlu, normalde olması gereken yolu tutmak, şahsi zararı, genel menfaat için (din özgürlüğünü korumak, hakkı almak için) göğüslemek, gerekirse ve imkanlar müsait ise diplomadan vazgeçmek, başka yollardan bilgi ve eğitim eksiğini gidermek, olabiliyorsa yurtdışında okumak, resmi değil ise sivil kesimde iş bulmak, hayatını meşru şekilde yaşamak ve değerlendirmek.

b) Ruhsat ise zaruret sebebiyle geçici ve sınırlı olarak yasağın kalkması hükmünden yararlanmaktır. Kadın vücudunu normal hallerde yabancıya (namahreme) göstermez, ama hasta olursa muayene ve tedavi için doktora gösterir, hatta dokundurur. Hakkı olan bir şeyi başka türlü alamayan, haksızlıktan başka şekilde kurtulamayan bir mümin rüşvet verebilir (böyle bir durumda rüşvetin alana haram, verene caiz olduğu asırlarca önce söylenmiştir). İşte bunlar, zarurete dayalı ruhsatlardır. Okumadığı veya çalışmadığı takdirde güç durumda kalacağını veya kalınacağını bilen kızlar ve kadınlar da geçici olarak ve yalnızca yasak bölgede olmak şartıyla başlarını açarlarsa ruhsat hükmünden yararlanmış olurlar.

Ruhsattan yararlananlar, azimet yolunu seçenler ve kendileri yasak kapsamına girmeseler de girenlerin dertlerini ve meselelerini paylaşmak durumunda olanlar (yani müslümanlar ve kendileri inanmasalar, inandıkları halde pratikte kusurları olsa bile insan hak ve özgürlükleri için mücadele etmeyi insanlık ödevi bilenler), evet bu üç grup, başörtüsü yasağının kalkması, haksız ve hukuksuz uygulamaların son bulması, din özgürlüğünün tanınması ve gereğinin yerine getirilmesi için –hukuk ve meşruiyet içinde kalarak– olanca güçleriyle mücadele edeceklerdir. Bilinmelidir ki, bu üç grup, milletin kahir ekseriyetini teşkil etmektedir. Yapılan kamuoyu araştırmaları, halkın yüzde yetmişine yakın bir kısmının başörtüsü yasağına karşı olduğunu ortaya koymuştur. Bu mücadelenin (aslında katılımcı demokrasinin ve genel olarak hak hukuk mücadelesinin) başarıya ulaşmasının ön şartı sivil toplum örgütleri oluşturmaktır ve ortak konularda bütün sivil toplum örgütlerinin işbirliği yapmasıdır. Başörtüsü yasağı kendi aile fertlerini ilgilendirmese bile "bütün müminler kardeştir ve birbirinin velisidir" ilkesi gereğince başörtüsü mağdurlarının yanında yer almayan, yasağın kalkması için elinden gelen gayreti sarfetmeyen müminler sorumludurlar, günah işlemektedirler, zaruret sebebiyle inançlarının gereğini yerine getiremeyenlerin de veballerini yüklenmektedirler."

"Okumadığı veya çalışmadığı takdirde güç durumda kalacağını veya kalınacağını bilen kızlar ve kadınlar"a bir iki örnek vereyim:

Kendinin veya bakmaya mecbur olduğu kimselerin geçimini sağlamak için çalışan bir kadın, başörtüsü yüzünden işini bırakınca işsiz ve ihtiyaç içinde kalırsa durumu zarurete girer.

Başörtüsünü açmamak için okulunu bırakmak durumunda kalan bir kız yeni durumuna intibak edemez, ruhsal bunalıma düşerse veya imanı, ahlakı tehlikeye girerse durumu zarurete girer. (Okumak ve iş görmek için alternatifler bulan, zulme karşı direndikçe şuuru ve imanı derinleşip güçlenen kızlarımızın durumu elbette bu çerçevedeki zarurete girmez).

Bir dindar öğretmen vazifeyi bıraktığında onun yerini, dine ve manevi değerlere karşı olan bir öğretmen alacaksa ve çocukların kafalarını, kalplerini zehirleyecekse o öğretmenin vazifeyi bırakmaması gerekir.

Örneklerden de anlaşılmış olmalıdır ki, zaruret hükmü genel değildir, kural bellidir, uygulama fertlerin özel şart ve durumlarına bağlıdır.


15 Nisan 2001
Pazar
 
HAYRETTİN KARAMAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED