T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Toplum olma sorumluluğu

Kişiliğimize güven duymamız, yapacağımız iş ve faaliyetlerimizi nasıl etkiliyorsa; toplum olma sorumluluğu da, toplumsal rolün idraki, muhafazası ve gelişmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Sosyoloji, toplumların başına gelenler ile onların şuur seviyesi arasında ciddi bir ilişkinin varlığını adeta haykırmaktadır. Bu gerçek, bizim toplum olarak kendi üzerimizdeki sorumlulukları, hiçbir zaman görmezlikten gelmemize yol açmamalıdır.

Bir toplumda insanın kalitesi; o toplumun kültürel misyonu, bilgi seviyesi, ahlaki değerleri ve gelecek planlaması ile bağlantılıdır. Türkiye, büyük medeniyetlerin arkasından, hedeflerini küçülten, insan potansiyelini eriten ve ahlaki olgunluğunu terkeden bir toplum olarak sosyolojik akıbeti ibretle izlenen bir ülke konumuna düşmüştür. Dolayısiyle, ülkenin bugün sosyal kimlik konusunda ciddi bir "varlık kararı" vermesi gerekiyor. Burada, ya başka ülkelerin misyonlarına sahip çıkarak geçmiş değer ve medeniyetlerine sırtını dönmek; veya, kendi değerlerine ve medeniyetine sahip çıkmak.. Bu tercih, bazı "dar kafalılar"ın dediği gibi, bir medeniyete girerken, diğerine sırtını dönmek şeklinde anlaşılmamalıdır. Bu değerlendirme, ucuzcu ve yobazca bir mantığın ürünüdür. Özellikle de, kendi medeniyetine dönmek isteyenleri tasvir etmek için kullanılan "ters bir açıklama"dır.

Burada söylemek istediğim asıl konu, millet olma şuuruna erişmek ve köle tutumlarından uzaklaşma mantığının olmayışıdır. Bu mantıkta, çevresinde olup bitenden haberdar olma, kendine ait öncelikleri bilme ve meşru zeminlerde hak arama tutumları ağır basmaktadır. İşte bugün, bizde olmayan budur. Yönetilmek, iradesi hesaba katılmayarak varlık sürmek değildir. Bu tutum, Prof. Malik Bin Nebi'nin dediği gibi, "köleliğe uygun olma psikolojisi"dir. Rahmetli büyük araştırmacı, köleleştirmek isteyenlerden çok, köle olmaya uygun toplumlardan bahsederek, Müslüman dünyasındaki büyük bir "iç yenilgi"ye temas eden ender insanlardan biridir.

Türkiye'nin bugün karşı karşıya kaldığı sancılar, aslında kendisi olamama ve kendi ayakları üzerinde duramamanın ulaştığı çözümsüzlüklerden başka bir şey değildir. Halkın sahip çıkmadığı ülkeler, bazı menfaat şebekelerinin elinde kalır ve onların da yapacakları; halka rağmen kendi sulta ve menfaatlerinin hakim olmasıdır. Bugün, ülke kaynaklarının tükenmesinin getirdiği sinyaller; halkın kontrol edemediği ve yönetmediği bir sistemin çatırdılarından başka bir şey değildir.

Küçük hesapları, sonuçsuz çabaları ve hayali beklentileri bir kenara bırakmamız gerekiyor. Eleştirel bir bakış açısı ile, önce kendimizi, daha sonra çevremizi ve nihayet ülkemizi bugünlere getiren sebepleri teşhis etmek zorundayız. Bunları iyi teşhis edemezsek, çözüme de gidemeyeceğiz. İkinci olarak yapılması gereken şey; geleceğimizi başkalarının insafına ve merhametine bırakmamaktır. Bu konuda, uzaktakilerden çok, yakınımızda bulunanlardan korkmalıyız. Dolayısiyle, herşeyi incelemek ve sorgulamak hakkına sahip olduğumuzu hiçbir zaman unutmamak durumundayız. Birileri, bize böyle bir hakkımız olmadığını söylerse; bilelim ki, böyle bir sözün sahipleri, yıllardır bizim adımıza hareket edip, konuşanlardır. Onlara söyleyeceğimiz şey, artık bizim "kendi adımıza konuşacağız" olmalıdır.

Maalesef, bilgi ve deneyimiz, alışkanlıklarımız; hiç de zor günlerin üstesinden gelmeye yetecek durumda değildir. Ama, en iyilerimizi seçerek bu zor problemlerin üstesinden gelebiliriz. Üzerimize gelen sosyal, ekonomik, siyasi ve mali problemlerle başa çıkmayı denemeliyiz. Problemlerimize çare bulma iddiasında olan uzmanlar, halkın onayını almak zorundadırlar. Hiçbir açık toplumda halk, kendi bilgisi ve onayı olmaksızın, hayati sıkıntılarla karşı karşıya kalmamaktadır. Böyle bir hak, bizim halkımıza da verilmek durumundadır.

Hayatımızda uyanış ve dirilişin ışıkları, bu uzun ve zor toplumsal görevlerimizi usanmadan ve yılmadan yaparak yayılacaktır. Güzel geleceklere; zor ve çileli çabaların sonunda ulaşılır. Toplum olarak, bu güzel geleceğe layık olduğumuzu göstermemiz gerekiyor.


15 Nisan 2001
Pazar
 
SAMİ ŞENER


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED