|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Derviş'in "ekonomi çarı" konumunda hazırladığı program, çarın kendisine karşı ihtilal yapması gibi bir sonuç doğurdu... Programda, birşey yok. Artık hangi sebeple büyük oldukları anlaşılamayan "büyük gazeteler"in attıkları manşetlere göre, program, Türkiye'yi kurtaracak reçetenin ta kendisi. Fakat bu illüzyona piyasaların bugünden itibaren vereceği tepki ile beraber, programı iyi olarak nitelemenin, eksik bir yaklaşım değil düpedüz yalan olduğu ortaya çıkacak bütün çıplaklığıyla... Derviş, programın, bir "çözüm paketi" değil "yapısal reform" olduğunu söylüyor. Bu noktada çok ciddi bir mantık kırılması var. "Çözüm paketi" ortaya çıkarabilmek, bir "yapısal reform projesi" ortaya çıkarmaktan daha kolaydır. Şu anda hangi nedenle ortaya bir çözüm paketi koyulamıyorsa, bunun, "katlanan bir etkiyle" yapısal bir değişim programının gerçekleştirilmesine imkan vermeyeceği de bellidir. O halde programın, neredeyse programsızlıkla eşdeğer görünen zaaflarını örtbas etmek için, makas değiştirerek, sunulanın çözüm paketi değil, yapısal değişim programı olduğunu söylemenin, söylemsel bir karşılığı varsa da, pratik bir değeri veya işlevi yoktur. Aslında mesele bellidir. Türkiye'de, şu şartlarda bir ekonomik programın başarılı olması, ancak, dünyanın aktif desteği ile mümkündür. Böylesine dinamik bir desteğin ortaya çıkabilmesi için ise, Türkiye'nin siyasi reformların neresinde olduğu, siyasi değişimle temasının ne düzeyde olduğu, işin düğüm noktasıdır... Dünya sistemi, programın arkasında sahici bir siyasi destek olup olmadığını ilk günden beri yoklamaktadır. Programın arkasında ciddi bir siyasi destek olmadığı, siyasi destek adına ortada görünen partilerin gerisinde hiçbir toplumsal desteğin bulunmadığı herkesin bilgisi dahilindedir. Bu durumda, "siyasi açıdan bağlamsız" bir ekonomik programın, ekonomik süreçlerle veya enstrümanlarla ne kadar yoğunlaştırılırsa yoğunlaştırılsın yeterli bir etkinlik üretemeyeceği baştan bellidir. Aslında tek başına ele alınırsa -ki bu programın tek başına, yani siyasi modelden bağımsız olarak ele alınması sadece bir fantezi olabilir-, programın teşhisler konusundaki isabeti ve bunlara dönük pozisyon alışı dikkate değerdir. En azından söylem enflasyonundan uzak durmanın kayıtlara geçmesi bakımından da olumlu bir adım olduğu söylenebilir. Fakat bugün bunun çok daha ötesine ihtiyaç olduğu için, programın tematik olumluluğunun yeterli olmadığını, hatta mevcut koşullarda, dar gelirliler için hiçbir şey ifade etmediğini belirlemek gerekir. Siyaseti ortadan kaldıran; "siyaset" yerine "idare"yi yerleşikleştiren bir modelle yönetiliyor Türkiye. Bu model içinde dünya ile paralel bir ekonomik programın uygulanma şansı çok düşüktür. Ayrıca bu programın uygulanma şansının kurucu ögesinin dış destek olduğu, dış desteğin de etkinleşmek için siyasi reformların gerçekleşmesini "öncelediği" düşünülürse, tablo daha da aydınlanır ve başladığımız noktaya döneriz. "Siyaset" yerine "idare"nin ikame edilmesinin doğal sonucu olarak ekonomik program bir vaatler silsilesi olarak görünürleşmiştir. Koalisyon hükümetinin, bırakın siyasi model bakımından Türkiye'nin önünü açmayı, esnaf yürüyüşleri karşısındaki katılığı ve her gün birkaç cana malolan F-Tipi cezaevleri konusunda atılması gereken somut adımlarla ilgili ürkütücü duyarsızlığı, Türkiye'yi daha çok kilitlemeye dönük uygulamalar geliştirmeyi siyasi misyon haline getirdiğini gösteriyor. Böylesi bir siyasi misyon içinden, başarısı, siyasi reformların yapılmasına bağlanmış olan bir ekonomik programın "yapısal reform" gerçekleştirmesini beklemek hayal olmaktadır. İktidar ve muhalefet partilerinin bütünüyle, "idare"nin işlem ve tasarruflarını konuşmayı, "siyaset" yapmak zanneden bir ülkenin, ekonomik program yerine, haftalar süren çabanın sonunda vaatler silsilesi devşirmesi maalesef doğal birşeydir...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |