|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Merkez Bankası başkanı Sermet Serdengeçti, saatler 9'u gösterirken ayağa kalkıp, "Eh, gideyim de piyasaları izleyeyim" deyince dayanamayıp "Nasıl bir tepki bekliyorsunuz?" sorusunu yönelttim. Güldü ve "Olumlu tepki bekliyorum; piyasalar yukarıya veya aşağıya doğru hareket eder, üçüncü bir seçenek yoktur zaten" cevabını verdi. Ekonomi bürokrasisi şu günlerde olağanüstü ihtiyatlı... Devlet bakanı Kemal Derviş, televizyonların ekonomi programlarını bayağı başarılı buluyor. "Konuşanlar konulara müthiş hâkim, çok canlı ve bilgilendirici programlar yapılıyor" dedi, anlatacaklarını dinlemek üzere sabahın köründe Hazine Müsteşarlığı'na koşan televizyonların Ankara temsilcilerine... "Sen orada ne arıyordun?" dediğinizi duyar gibiyim. Aslında ben, bir gün önce, gazetelerin Ankara temsilcileriyle buluşmasına dâvetliydim Kemal Derviş'in; ancak aynı saatte Kanal-7'de program yaptığım için gidemeyeceğim ortaya çıkınca dâvet ertesi güne kaydırıldı. Bir yönüyle iyi oldu, bir gün önce söylediklerini bilerek gittim... Bir yönüyle de kötü oldu, çünkü bakanın da tespit ettiği gibi, televizyoncular ekonomiyle siyasetten daha fazla ilgililer; sorular daha çok ekonomi üzerinde yoğunlaştı... Bazıları 'teknokratlar hükümeti' bekleyişi içinde ya, Kemal Derviş'i ne zaman her yerde aynı bürokratlarla görsem, içimden, "İşte size teknokratlar hükümeti" düşüncesi geçiyor. Merkez Bankası başkanı yanında Hazine müsteşarı Faik Öztrak da, Oya Ünlü de bakanın yanındaydı dün sabah. 'İşletme ve Finans' dergisi yönetmeni ve Ntv ekonomi editörü Ali Bilge de 'basın danışmanı' olarak göreve başlamış. Derviş, kriz içerisindeki bir ülkede ihtiyaç duyulan türden bir başbakan gibi: Ekonomiyi biliyor, dışarıda iyi tanınıp güveniliyor, çalışkan ve konulara vâkıf... Eh, yanındaki bürokratlar da durumun vehametini anlamış, yangın söndürme işlevini üstlenmiş bakanlar gibi... Derviş'in ara sıra toplantılarına katıldığı bakanlar kurulu ise, idari işlerden sorumlu destek kadro görüntüsünde... Derviş'e, "Açıkladığınız program sizin imzanızı taşıyor, hükümet TOBB türü bir sivil toplum örgütü veya ABD büyükelçiliği gibi destek açıklayan bir 'dış' unsur görüntüsü veriyor; bu biraz garip değil mi?" diye sorduğumda, "Hükümet her bakımdan programın arkasında" cevabını verdi, ama yine de bana hak vermekten geri durmadı. "Tabii" dedi bakan Derviş, "Bütün bakanlıkların sözlü destekle yetinmeyip somut katkılarda da bulunması gerekiyor. Sözgelimi, programda öngörülen taban fiyat ve mâli desteğin kaldırıldığı tarım alanında zordaki çiftçiye 'doğrudan destek politikasını' tarım bakanlığı yürütecek; onların da aynı içtenlikle bu politikayı uygulamasını bekliyorum..." Bir 'nahif' tarafı var Kemal Derviş'in, ülkemizde geçerli politikanın şartlarını pek bilmiyor. Etrafında gördüğü herkesi samimi sanıyor. Ayak oyunlarından, çelmelerden pek haberdar değil. Sözünün nereye çekilebileceğini hiç düşünmeden her soruya içinden geldiği gibi cevap veriyor. Bir gün önce, "Siyasete ilgi duyuyorum, sosyal demokratım ve Ecevit'e yıllar öncesine dayanan bir hayranlığım var" demişti, bu bir hataydı elbette... Bizimle sohbetinde o hatayı katlayan bir cümle sarf etti: "Siyasete ancak bu program başarılı olursa girmeyi düşünüyorum..." Kendisini 'rakip' gören herkes, bugünden itibaren, politikada Derviş'in önünü kesmek üzere, programını başarısız kılmak için kollarını sıvamıştır bile. Kemal Derviş, benim bu tespitimi şimdi okuyunca, "Öyle şey olur mu canım; ülkesini seven politikacılar, liderlik yarışında beni tasfiye etmek için, krizi derinleştirip ülke ekonomisini içinde çıkılmaz hale getirecek biçimde davranır mı?" diye sorabilir... Hiç sormasın; çünkü Türkiye iyiniyetli başlangıçları akamete uğratan, ayak oyunlarında mâhir 'kifâyetsiz muhterisler' ile dolup taşan bir ülke... "Muhalefet elbette muhalif davranacak, ancak bunalımın daha da derinleşmesini muhalefet de istemiyor" kanaatindeki Derviş, "Benim de kusurum oldu, vakit darlığından muhalefet partilerini ziyaret fırsatı bulamadım" dedi. Ben, Derviş'in, ilk fırsatta, FP ve DYP'nin, hatta Meclis'te temsil edilmeyen partilerin de kapılarını çalacağı izlenimini aldım. Bakanın üzerinde biraz daha düşünmesi gereken konu 'yolsuzluklar'... Programda bu konuda tek cümle yoktu; sohbette de yanından bile geçmeyince kendimi tutamayıp "Yolsuzlukla mücadeleyi gerekli bulmuyor musunuz?" diye sordum. Buluyormuş... "Ancak dünyada da oluyor bu" dedi Derviş ve sorunu, şeffaflaşarak, kritik makamlara dürüst insanlar getirerek aşmayı amaçladıklarını bildirdi. Bir de uyarısı oldu: "Yolsuzlukla mücadele ederken dikkatli olunmalı; suçluluğu kesinleşmemiş insanlar suçlu gibi gösterilmemeli..." Bu cümleyi duyunca, bir gün önce dinlediğim bir anekdot geldi aklıma. Şimdi görevinden ayrılmış bir üst düzey bürokrat, bir banka genel müdürünün görevden alınmasını isteyenlere şu cevabı vermiş: "Aman, aman, bırakın, koltuğundan kalkmasın; onun altı o kadar pis ki, koltuktan kalkınca ortalığı kaplayacak kokuya kimse dayanamaz..." Ayrılırken, bakan Derviş'e, 174. sayfasında 1993'teki Arnavutluk gezisi notlarım arasında adının da geçtiği 'Tabana Kuvvet' kitabımı hediye ettim...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |