|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bugün itibariyle, Türkiye Cumhuriyeti hapishaneleri ve hastanelerinde 222'si ölüm orucu, 569'u açlık grevi olmak üzere toplam 791 tutuklu ve hükümlü F Tipi Cezaevleri'nde "müşterek mekan kullanımı ve bir arada bulunma hakkı" için eylem yapıyor. Buna ilaveten, İstanbul Küçükarmutlu'da üç gün önce ölüm orucunda hayatını yitiren Canan Kulaksız'ın ablası ve arkadaşlarından oluşan 5 kişilik bir başka grup da aynı gerekçelerle sürdürdükleri eylemle, her geçen gün ölüme bir adım daha yaklaşıyorlar. Ölüm orucunda bugüne kadar 13 kişi hayatını kaybetti ve eyleme katılanların onlarcasının bedeninde daha şimdiden ömür boyu taşıyacakları görme ve işitme bozuklukları ile çeşitli organ ölümleri, zihinsel arızalar gibi sakatlıklar oluştu. Gerçek şu ki, F Tipi eylemlerinin önlenememesi ve "terörist" olmalarının yanısıra(!) herbiri bu ülkenin vatandaşları olan mahkumların ölümlerinin değiştirilemez, sosyal bir mukadderatmış gibi kayıtsızlıkla izlenmesi utanç vericidir. Sözcülüğü Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'e yaptırılan resmi söylemin "Devlet teröristle görüşmez" tavrı, kendi mantığıyla çelişmekte ve Türkiye Cumhuriyeti'nin itibarını ayaklar altına almaktan başka bir sonuç doğurmamaktadır. Devlet daha önce hem bu mahkumlarla, hem de başka alanlarda yine böyle itibar sorunu yapılabilecek birçok konuda, birçok kişiyle sayısız defalar görüşmüştür. Sorun devletin görüşmesi değil, neyi nasıl görüşeceğini bilmemesidir. Bu bilmezlik yüzündendir ki koğuş sisteminden F Tipi uygulamasına, Bastille'i andırır bir kanlı baskınla, geride 24 ölü 131 yaralı bırakılarak geçilebilmiştir. Mahkumla görüşmeyi gururuna yediremeyen devlet, emrindeki cezaevlerini jandarma kuvvetleriyle basmakta beis görmemiş, bu trajediye de inanılmaz bir kara mizah örneğiyle "Hayata Dönüş" adını vermiştir. Şimdi de, hayata döndüremediği gibi hayata dair problemlerini daha da artırdığı bu insanların eylemlerine kayıtsız kalmanın bir politika olduğunu zannetmektedir. Ne bu kayıtsızlık bir politikadır ve ne de cezaevlerindeki sorun çözülemez, aşılamaz bir sorundur. Talep, F Tipi'nden vazgeçilmesi değil "insani" bir hak olarak gün içerisinde bir arada bulunabilmeye imkan tanınmasıdır. Toplu alanların kullanılması, toplu çalışma yapabilme imkanı, spor alanlarından, kütüphanelerden belirli bir düzen içinde müştereken yararlanılabilmesi.... Onyıllardır koğuş sisteminde mahkuma her türlü hak tanınmışken şimdi, F Tipi'ne geçildikten sonra bu kadarına izin vermek zor olmamalıdır. Bu hak suistimal edilirse devlet "devletliği"ni yine gösterebilir; disiplin mekanizmasını kullanarak, ortak alanlarda sözgelimi örgütsel faaliyet yapanların bu haktan yararlanmalarını müeyyideye tâbi tutabilir. Esasen bu makul talep, "Hayata Dönüş Operasyonu(!)"ndan önce devlet tarafından bir ölçüde kabul edilmiş hatta Bakan Türk de bu konuda iyileştirme için söz vermişti. Bunun için, Terörle Mücadele Kanunu'nun 16. maddesinde yapılması gereken değişiklik de "15 günde 15 yasa" çıkartabilen bir ülke için birkaç saatlik bir işten ibarettir. Ülkenin başında gerçek bir siyasal irade, yani hergün bir mahkumun açlığa yenilerek ölümünün, toplumda ve dünyada doğurduğu negatif etkinin siyasal bedelini ödemekle yükümlü bir hükümet bulunmayışından kaynaklanan bu trajediye, vakit geçirilmeden son verilmelidir. "Hükümet"i by-pass eden "devlet" hiçbir şeyi göremiyorsa, bu ayıbın ülkeye yüklediği marjinal maliyetin ekonomik krizden daha kabarık ve daha itibar kaybettirici olduğunu görmelidir. "Ülke"nin, "millet"in, "hukuk"un ve "insan hakları"nın itibarı tüketilirken, bu bedeli canla ödenen inat sahte bir "devlet itibarı" hazzıyla daha fazla sürdürülemez. "Hayat", kimin hayatı olursa olsun her türlü itibardan daha önemlidir. Ve artık, "devletin hayata dönmesi"nin zamanı gelmiştir....
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |