|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
"Gelirler politikası" Derviş'in açıkladığı programda niye yok? Bir programın "sine qua non"u (vazgeçilmez unsuru, "olmazsa olmaz"ı) olan "maliye politikası", sahnenin merkezine yerleşecek düzeyde neden değil, niye eksik? Programın, kollarından sayılması gereken "para politikası"nın, programda olmamasının anlamı nedir? Soruların cevaplarının, iktisadın dolambaçlı koridorlarında ya da "siyasi bağlamdan boşandırılmış" açıklama şemalarında bulunması, görece karmaşık ama bir o kadar da eksik bir tablo çıkaracaktır önümüze. Oysa programa dönük olarak, programın başarısı açısından vazgeçilmez olan dış dünyanın "önceledikleri" ve içerdeki siyasi durumun refleksleri, son derece basitleştirici bir tablo koyuyor önümüze. Siyasi destek olmaksızın ve/veya siyasi desteğin varolmasının, siyasi karşılıkların herhangi birşey ifade etmesinin tartışmalı olmasının mümkün kıldığı tek program bu olabilirdi. Mevcut siyasi tabloda, yani "siyasetsiz siyaset" ortamında bundan başka bir program çıkamazdı. Program, teşhislerindeki "isabet" ve "yapısal reform" konusundaki "pozisyon alışı" bakımından, devletin ve "siyaset tefecileri"nin alışık olmadığı kadar "gerçekçi" aslında. Programın gerçekçiliği, sıkışmış siyasi tabloya göre, "tenzilatlı gerçeklik" olarak nitelenebilir. Bu noktada "tenzilat"ın niteliğinin "siyasi tenzilat" olduğu açıktır. Programda boş bırakılan konular, iktisat yönetiminin iç sıkıntıları sebebiyle değil, iktisat politikalarını çerçeveleyen "siyasi sıkışmışlık" sebebiyledir. Bunun kilit noktasını da anamuhalefet partisi ile ilgili kapatma davası oluşturmaktadır. Aşamaları ve belli bir zamanlama ile ulaşmak istediği hedefleri "kesinleştirilmiş" olan bir programın, bir partinin kapatılmasına bağlı olarak piyasalar üzerinde oluşacak baskının etkisiyle "darmadağın" olacağı bellidir. Bu nedenle, böylesi bir olumsuz siyasi taarruzun etkilerinden etkilenmeyecek bir uzaklıkta konumlandırılmıştır program. Programdaki eksikliklerin "hikmet"inin esasını "hikmeti-i hükümet" oluşturmaktadır yani. Anamuhalefet partisi hakkındaki kapatma davasının sonucunun yaratacağı etkilere göre "ayarlanmış", yani tam bir "risk yönetimi" mantığıyla hazırlanmış bir programla karşı karşıyayız. Buna eşlik eden ikincil ama bir o kadar kuvvetli faktör de, Derviş'in gelişiyle kendilerini "iktidarsız bir hükümet"in üyeleri olarak hissetme dozları gittikçe artan hükümet üyelerinin, programın başarılı olması halinde Derviş'i Türk siyasal hayatının "kalıcı" ve "belirleyici" bir faktörü haline getirebilecek gelişmelere karşı "sistematik frenleyici araçları" işlevselleştirme gayretlerinin şimdiden görünür olmasıdır. Bu faktör de programın teşhislerdeki "gerçekçiliğine" karşılık, çözüm önerilerinde "reel karşılıklardan yoksun" oluşunun temelini oluşturmaktadır... Maliye politikası ile reel sektör arasındaki pozisyon alış farkı birbirinden bağımsızlaştı. Büyük sermaye sözcülerinin "önümüzü iki yıllık bir süreç için bu programla görmeye başladık," demelerine karşılık, programın açıklandığı gün borsanın yükselmesine ve doların düşmesine rağmen, reel sektör mensupları ve özellikle dar gelirli gruplar krizin etkilerini daha yeni bütün eziciliğiyle hissetmeye başladılar. "Kamusal kaygıyı temsil eden siyaset"ten boşandırılmış bir ekonomik programın, "çözüm paketi" gibi somut sonuçlar yerine "yapısal reform" başlıklı bir "söylem enflasyonu" ile yoğun olmasının nedenleri bunlardır. Bu programda "öteki Türkiye" kayıtlardan silinmiştir. Görmezden gelinmiştir. "Şeker yasası"nın çıkması ile elde edilecek gelirin onlarca katını banka hortumlanmaları ile ya da devletin israf politikalarıyla kaybeden bir yapının sorgulanmasına "siyasi irade" ile değil, "ekonomik program" ile hız verilmiş olması, bütün olumlu taraflarına rağmen, demokratik süreçler açısından "bumerang" etkisi yapacak kadar tehlikelidir. Programın içerdiği şekilde, siyasi partilerin, rant dağıtım bayii haline gelmiş merkezi iktidarın ara dağıtım bayii haline gelmiş olmalarının önünün, "kamu bankalarına siyasi bedel ödetmeme politikası" ile kesilmesinin amaçlanması son derece gerekli bir adımdır. Fakat bu noktada bir "aşırtma" yaparak, "liberal-otoriteryen" bir şema kurgulanıp, "kamusal kaygı"yı temsil eden siyasetin hükümsüzleştirilmesi kotarılmaktadır. Bu, büyük şirketlerin bilançolarına göre ayarlanmış bir "piyasa" ve bunun "mütemmim cüz"ü (bütünleyici parçası) olan bir "siyasetsiz siyaset kurumu" demektir. Yani, tarihin en dinamik jeo-politiklerinden birini "Güneydoğu Asya modeli"ne indirgeme aymazlığıdır... Siyaset ve ekonomi için çıkış bellidir. Popülizmin mutlakçılığına prim vermeden, "öteki Türkiye"nin gerçekliğine göre ayarlanmış siyasi dinamizmle şekillenen bir siyaset kurumu ve ekonomi yönetimi gerçekleştirilmelidir. Popülizme düşmemek adına "öteki Türkiye"yi "hiçlemekten" kaçınan ya da "öteki Türkiye"yi kollamak adına "siyasi metafizik"le bulaşık yaşamaktan uzak duran bir çıkış yolu vardır Türkiye'nin önünde. Bütün mesele bunu "siyasi temsil"e dönüştürebilecek bir "yeni siyasi akıl"la temellenmiş "siyasi kurumlaşma"nın gerçekleştirilmesidir...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |