YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Yılbaşı türbülansı ya da ruhunun çalındığını haykırmak!

Nuray Mert, ülkemizin sayılı birinci sınıf sosyal teorisyenlerinden biridir. "Laiklik Tartışmasına Kavramsal Bir Bakış" başlıklı çalışması, ülkemizde düşünce dünyasında çığır açan, öncü bir çalışma olmasına rağmen Nuray Mert hakettiği ilgiyi görememiştir.

Nuray Mert, "laiklik" çalışmasında, sadece Türkiye'de laikliğin algılanışı, yorumlanışı ve uygulanışı konusunda değil, aynı zamanda düşünce dünyamızın sefaleti konusunda da dikkate değer saptamalarda bulunmasına rağmen, bu ülkenin aydınları Nuray Mert'in argümanlarını kıyasıya tartışarak açımlama ve daha ötelere götürebilme başarısı gösterememişlerdir. Üstüne üstlük bugün laiklik, dün yoğun saldırılar yönelten sözümona İslamcı elit ve aydınlar tarafından da handiyse kutsanmaya başlanmıştır.

Oysa anavatanı olan Batı'da bile laiklik hala en yoğun tartışma alanlarından biridir. Son 5-6 yıldan bu yana Batı'da akdemyada ve akademya dışındaki düşünce çevrelerinde sekülerliğin, Batı toplumlarında ve Batı dışı, özellikle de müslüman toplumlarda "despotluğun, otoriteryen söylemlerin meşrulaştırılmasına aracılık eden bir sopa"ya; insan haklarını, özgürlüklerini sakatlayan bir kuruma dönüşmeye yüztuttuğu vurgulanmaktadır. John Keane'den Peter Berger'e, John Milbank'tan Robert Bellah'a ve Roland Robertson'a kadar önde gelen sosyal teorisyenler, artık "seküler aklın ötesi"nden, "post-seküler felsefe"den sözetmeye başlamış durumdalar.

Öte yandan özellikle Amerika'da dini düşüncenin sofistike boyutlar kazandığını, "dindar düşünür"lerin ortaya koydukları birinci sınıf düşünsel çalışma ve tartışmaların diğer çevrelerde de ciddi olarak yankı uyandırdığını belirtmek isterim.

Nuray Mert, Türkiye'de sekülerliğin, hem "Marksist", hem de "İslamcı" aydınlar tarafından "tepeden inmeci" bir proje olduğu gerekçesiyle "salt şekli özellikleriyle" algılanıp tartışıldığını, bu yaklaşımların sekülerleşmenin muhtevasını tartışmayı da engellediğini belirler. Ve "laiklik" kitabında Türkiye'de (Cumhuriyet'in birkaç yıl öncesinde) İsmail Hakkı'nın 1915 / 1916 tarihlerinde Darulmuallimin öğrencileri arasında yaptırdığı ilginç bir anketten sözeder. Ankette, Darulmuallimin öğrencilerinin 90'ından 89'unun "ya dinle hiç ilgisi olmadığı, ya da dinde reform yapıldığı zaman dine olumlu bakacakları" saptanmıştır! Bu sonuç, anketörümüz İsmail Hakkı'yı da, dönemin intelijensiyasını da yeterince ürkütmeye yetmiş ve bu durumun düzeltilmesi için acilen bir şeyler yapılması sonucuna götürmüştür.

Bugün gelinen noktada, sekülerleşmenin, insanlarımızın "hayat-dünyası"na bütünüyle sirayet etmeyi başaramadığını; siyasal bir mücadele ve hegemonya aracı olarak kullanılmaya devam edildiği sürece de sürgit ciddi ama yapay bir gerilim, kutuplaşma ve kavga alanı olmayı sürdüreceğini söyleyebiliriz.

Ancak (siyasi) güç ve (ekonomik) çıkar çevreleriyle; ülkemizde medyayı, bu güç ve çıkar çevrelerinin söylemlerini yeniden üretme, meşrulaştırma ve yaygınlaştırma konusunda tam da tıpkı Hitler'in propaganda bakanı Goebbels'in Alman medyasını "psikolojik savaş makinası" gibi kullanmasından hiç de geri kalmayacak şekillerde kullanmakta bir sakınca görmeyen Türk medyatör-kapıkulları tarafından laiklik veya sekülerlik, ülkemizde türbülans üstüne türbülans (alt-üst oluş) üreten bir "psikolojik savaş makinası"na dönüştürülmüştür.

Sekülerliğin içeriksel olarak kazandırıldığı yeni boyutların en çarpıcı örneklerine Türk medyatör-kapıkullarının Ramazan ve Yılbaşı konusunda takındıkları karşıt tavırda tanık olduk. Türk medyatör-kapıkulları, Ramazan süresince müslümanlığın sekülerleştirilmesi veya protestanlaştırılması (yani hayatın tüm alanlarından uzaklaştırılarak, salt bireysel bir inanç meselesine indirgenmesi) kaygısı güden "resmi proje"yi hayata geçirme gayretkeşliği içinde oldular. Ve hayatın her alanını (insanın hem iç, hem de dış dünyasını) aynı anda kuşatan, anlamlandıran kapsamlı bir dünya tasavvuru olan müslümanlığı olumsuzladılar.

Ama aynı olumsuzlayıcı tavrı Yılbaşı konusunda göstermediler. Aksine Yılbaşını, yılbaşı kutlamalarını kutsadılar. Televizyon dizilerinde hem de Ramazan Bayramı'nda bol bol yılbaşı temalarına, Noel Baba figürlerine yer verdiler; yayınladıkları yabancı filmlerin yılbaşı eksenli filmler olmasına özen gösterdiler. Ama aynı sözümona "yerli" dizilerde nedense Ramazan ve Ramazan Bayramı temalarına asla yer vermediler.

Güç ve çıkar çevrelerinin de, bunların has kapıkulları medyatörlerin de hayatlarında Ramazan'ın Ramazan Bayramı'nın ulvi anlam ve coşku dünyasının yeri olmayabilir ama bu kişiler, toplumun kahir ekseriyetinin hayatında bu iki esaslı fenomenin büyük bir yeri olduğunu bilmiyor olamazlar. Zaten bilmiyor olsalardı, Ramazan ve Bayram dolayısıyla müslümanlığın anlam haritalarını parçalama, tahrip etme gayretkeşliği göstererek, sekülerliğin en sefih, en bencil, en primitif tezahürü olan yılbaşı kutlamalarını bu denli kutsamazlardı!

Müslümanlığı (üstelik Ramazan'da) olumsuzlamanın, sekülerliğin en sefih ve primitif ("barbar") biçimi olan yılbaşını ise kutsamanın toplumda ne denli türbülanslara (alt-üst oluşlara) yol açtığını; bu türbülansları üretenlerin toplum tarafından tastamam birer "parazit" olarak algılandığını göremiyor olamazsınız!

Toplum, bu yapay ve zoraki olarak icat edilen ve üretilen türbülanslar, aynı hızla icat edilmeye ve üretilmeye devam edildiği sürece "ruhunun çalındığını" haykırmayacak mı sanıyorsunuz? Kaldı ki, yılbaşı çılgınlığı, ruhu çalınmak istenen bir toplumun, başka bir düzlemde, ruhunun çalındığını haykırması değil midir?


4 OCAK 2001


Kağıda basmak için tıklayın.

Yusuf KAPLAN

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...