Türkiye'nin birikimi... | ||
|
Kim, kimi kandırıyorTürkiye'deki sporun çağdaşlığı yakalayamamasından dertliyiz.Bu derdimizi, her ortamda ortaya dökeriz. Nedense, çözüm konusunda, aynı gayreti göstermeyiz. Göstermek isteyenlere de, bin dereden su getiririz. Bu çözümlerin başından, Milli Eğitim Bakanlığı'nın spora bakış açısı gelir. Zira, okulların sporun kaynağı olduğunu bilmeyen yok... Buralardaki gençler hem bilgi ve beceri, hem de sportif açıdan başarılı olmalı ki, yukarıda belirttiğim gibi, ülke açısından, çağdaş spor düzeyini yakalayalım. Ancak, bu konuda "un" ve "şekerin" olmasına karşılık, bir türlü helvayı yapacak ustaları bulamayıp biraraya getiremeyiz. Bu manzarayı, yıllardır görüyoruz. Bu konudaki uyuşmayanlardan biri Milli Eğitim, diğeri Spordan Sorumlu Devlet Bakanlığı. İki Bakanlıkta, burnunun doğrultusunda gidiyor. Hele hele Milli Eğitim Bakanlığı, Spordan Sorumlu Devlet Bakanlığı'nın başarılı olmaması için, yardım elini uzatmak şöyle dursun, elinin tersi ile konulara hep kıçtan giriyor. Bunu birkaç örnekle açmak istiyorum. Ülkemizde yaklaşık 2,5 milyon lise, 13 milyon da ilköğretim öğrencisi var. Bu gençleri sportif konularda yönlendirmek, iki Bakanlığın işi. Dediğim gibi, "en büyük benim. Benim büyüklüğümü kabul etmek zorundasın" mantığını hep gündemde tutan bu iki Bakanlık, çözüm konusuna da bir türlü yanaşmıyor. Oysa ülkemizde 150, taş çatlasa 200 bin lisanslı sporcu var. 65 milyonluk Türkiye açısından, bu rakam çok gülünç kalıyor. İşte, burada Milli Eğitim ile Spordan Sorumlu Devlet Bakanlığı devreye girmesi gerekiyor. Bünyesinde bulunan Okuliçi Beden Eğitimi Daire Başkanlığı'nı Spordan Sorumlu Devlet Bakanlığı'na bir türlü yaklaştırmak istemeyen Milli Eğitim Bakanlığı, spora tek taraflı bakma konusunda aynı mantığı yıllardır sürdürüyor. Anlaşılan bundan sonra da sürdürecek. Oysa, Türkiye'de spor, Spordan Sorumlu Devlet Bakanlığı'nca, Milli Eğitim de Milli Eğitim Bakanlığı'nın sorumluluğundadır. Bu tip ilişkilerin çözümü konusunda, zaman zaman protokol imzalanmasıyla, gündeme gelir, ama dosyalar yeniden sümenin altına atılır. Bugün, Fatih Terim, Halil Mutlu ve Hakan Şükür ile ne kadar övünsek az. Ama yıllarca sıralamaya çalıştığım düşünceleri terketmezsek Hakanlar'ın, Fatihler'in ve Haliller'in sayısı "teklerde" kalacak. Bilmem, yanılıyor muyum acaba?
gsoysal@yenisafak.com
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|