İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (Mazlum-Der) kuruluşunun 10. yıldönümünü, kalabalık bir izleyici grubunun katıldığı bir programla kutladı. Programda, Yeni Şafak yazarlarından FP İstanbul Milletvekili Nazlı Ilıcak'ın da aralarında bulunduğu insan hakları savunucularına insan hakları ödülleri verildi.

"Mazlum-Der 10 Yaşında" adıyla önceki gece Altınpark'ta düzenlenen programda, Mazlum-Der'in ilkelerini ve kuruluşundan bu yana çalışmaları anlatan multivizyon gösterimi yapıldı. Mazlum-Der Genel Başkanı Yılmaz Ensaroğlu, kuruluşlarından itibaren geçen 10 yıl boyunca zulme rıza göstermediklerini, mazluma kimliğini sormadıklarını ve kurucularının koyduğu "kim olursa olsun zalime karşı, mazlumdan yana" olma ilkesini korumaya çalıştıklarını söyledi. Ensaroğlu, 28 Ocak 1991'de Mazlum-Der'i kuran 54 erdemli insanı hayırla andığını belirtti.

İlginç tesadüf

Ensaroğlu, derneğin kuruluş yıldönümü ile ilgili bir tesadüfe dikkat çekerek, "Bu yolda ne zaman bir baskıyla, bir baskınla, bir iftira ile, bir hukukdışı keyfilikle karşılaştıysak, bizi hemen ve herkesten önce arayan ve yanımızda olan bir insan vardı; İzzettin Yıldırım. İşte o aziz insanı da bundan tam bir yıl önce, bugün kaybettik" dedi. Türkiye'de insan hakları sorunlarının yıllardan beri düzelmediğini belirten Ensaroğlu, "Mezarevlerle girdiğimiz 2000 yılını, cezaevlerini mezarevlere dönüştürerek terkettik; 2001'de de, yine Türkiye'nin kronik insan hakları sorununu konuşuyoruz. Takvimler değişiyor, hükümetler değişiyor, hükümet programları değişiyor, kadrolar değişiyor; ama insan hakları ihlallerine ilişkin tabloda hiçbir şey değişmiyor. Tıpkı geçim sıkıntısı gibi, yüksek işsizlik gibi, yoğun trafik kazaları gibi, insan hakları ihlalleriyle de birlikte yaşamaya alışmamız isteniyor" diye konuştu.

'Devlet ihlal üretiyor'

Son on yıla damgasını vuran ve en çok mağdur üreten iki sorun olan Kürt sorunu ve irticayla mücadele adına yapılanlardan kaynaklanan sorunlarda ihtilafın toplumdan gelmediğini kaydeden Ensaroğlu şöyle konuştu: "En yaygın ihlal üreten asıl kaynağın, mevcut yapısı, sahip olduğu ideoloji ve işleyişi bakımından devlet olduğunu söylemek mümkündür. Buradaki 'devlet'ten kastım, 'varlığını topluma borçlu hissetmeyen' devlettir.

Bireylerin neyi düşüneceğine, inanıp inanmayacağına veya neye inanacağına, nasıl giyineceğine, nasıl ibadet edeceğine, hangi dili konuşacağına, hangi partilere oy verip hangilerine veremeyeceğine, kısacası nasıl yaşaması gerektiğine karar verme yetkisini kendisinde gören bir kurumdur bu. Bugün artık gittikçe belirginleşen gerçek şudur ki, bu kurum, siyasi kadrolardan, hükümetlerden, liderlerden bir ölçüde bağımsız işlemekte ve hükümetlerin de kendisine tabi olmasını beklemektedir. Bu kurum, hükümetin ve muhalefetin parti kapatmayı kolaylaştıran Anayasa hükmünü değiştirmek için mutabık oldukları bir anda devreye girerek söz konusu değişikliği rafa kaldırtabilmektedir."