YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

 

 

Türkiye'nin Avrupa sabıkaları ve dişişleri

Elimde, Londra'da faaliyet gösteren bir İngiliz Kurumu olan KHRP'nin (Kurdish Human Rights- Kürt İnsan Hakları) bir raporu var. İçinde, 1995 yılından bu yana Türkiye'nin Strasburg'daki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde kaybettiği davaların tümü bulunuyor.

Türkiye'nin son kaybettiği davalar da dahil.

Türkiye'nin kaybettiği davalar dolayısıyla ödemek zorunda kaldığı tazminatlar işin bir yanı. En az bu tazminatlar kadar da, mahkeme ve avukatlık masrafları ödemek zorunda kalıyor.

Türkiye, şimdiye kadar bu davalar için, kesin bir hesaplama yapamadım ama, yüz milyonlarca dolar ödemiş bulunuyor. Yetkililere göre de, aleyhine açılmış, 2500'ü Güney Kıbrıslı Rumların tazminat davaları olmak üzere, 5 bin kadar davanın küçük bir bölümünün aleyhinde sonuçlanması halinde bile, ödemek zorunda kalacağı paraların miktarı milyar dolarlarla ifade edilebilecek...

Tabii, bu davaların Türkiye'ye verdiği zarar sadece parasal değil.

Gelen davaların çoğu insan hakları ihlalleri ile ilgili ve her dava dolayısıyla Türkiye'ye ayrı bir ders veriliyor.

Aslında her dosya ayrı bir ders. İlerde bu dosyaların içeriği de yayınlanabilirse, asıl o zaman Türkiye'de devlet denen çarkın nasıl işlediğini görebileceğiz.

Devletin attığı adımların çoğunun, hukukla bir ilgisinin bulunmadığını ve 'gizli devlet', 'derin devlet' denen olgunun, toplum hayatının hemen her alanına, bireyselliği ezmek üzere nasıl eğemen olduğunu anlayabileceğiz.

Bu dosyalarda, bürokrasinin karışıklığı nedeniyle gözlerden kaçıp dosyalara giren gizli raporlar, ilginç ifadeler, inanılmaz belgeler bulunuyor.

Normal bir hukuk devletinde bunların her biri ayrı bir dava konusu olabilir.

Tazminatlara dönersek...

Mesele para ödeyip aynı şeyi yapmak değil. Avrupa Mahkemesi'nin asıl fonksiyonu, üye ülkelerin gelecekte aynı türden ihlallerin önüne geçebilmek için gereken yasal, yargısal ve idari tedbirleri almasını sağlamak.

Bu konuda aldığı kararlarla o ülkelere bir çeşit yol göstermek.

Böylece de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde belirlenmiş normlara uygunluğu sağlamak. Aynı zamanda da bu normların, geçen zaman ve değişen şartlar nedeniyle gelişmesine içtihatlarla katkıda bulunmak.

Mesele cezadan çok, Sözleşmeyi ihlal eden yasal uygulamanın değiştirilmesini sağlamak. Yasa ve uygulama aynı kaldığı sürece, benzer insan hakları ihlallerinin olması ve benzer davaların açılması kaçınılmaz bir şey...

İşte hem bu gerekçeyle, devlet hazinesini kollamak, hem de bütün bu davalara ve sonuçlarına muhatap olmanın getirdiği sorunlar nedeniyle (Bunun Türkçesi, kaybedilen her dava nedeniyle bu davalara neden olanların değil de, buna muhatap olan diplomatların yüzlerinin kızarmasıdır.) Dışişleri Bakanlığı, başta Anayasa Mahkemesi olmak üzere, tüm yargı kurumlarına bir mektup yazarak, "Her olayda cezai işlem uygulamayın" şeklinde bir uyarıda bulundu.

İlk başta olumluymuş gibi görünen bir hareket...

Hiç olmazsa yargıyı, ifade özgürlüğü, insan hakları ihlalleri ile ilgili davalarda daha yumuşak ve Avrupa Mahkemesi'nin kararlarına daha uyumlu kararlar almaya yönlendirme amaçlı...

Ama yargı organları aynı kanıda değil...

Dışişleri'nin mektubu kızgınlığa neden oluyor ve bu girişim, "bağımsız yargıya bir müdahale" olarak nitelendiriliyor. Muhatabın Meclis olması gerektiği ifade ediliyor.

Türkiye'de herşeyin birbirine karıştığını, yasama, yargı ve yürütme erklerinin birbirinin içine geçtiğini, devletin alt-üst olduğunu bundan daha güzel hangi örnek gösterebilir?

Bakın şu son olanlara ve siz de kararınızı verin...

Genelkurmay Başkanı, ceza indiriminden yararlanıp hapisten çıkan 1660 vatandaşı PKK'lı ilan edip alenen suçluyor. (Yargıya, yasamaya müdahale)

Yine Genelkurmay, Meclis'te görüşülmekte olan anayasa değişikliğine karşı çıkıyor. (Yasamaya müdahale)

Anayasa Mahkemesi, Meclis'e getirilen anayasa değişikliklerine karşı görüş bildiriyor. Hem de görmekte olduğu bir davayla ilgili olduğu halde. (Yasamaya müdahale)

Bir DGM savcısı, askeri otoritelerden gelen talimatla bir yolsuzluk soruşturmasına başlıyor. (Yargıya müdahale)

Aynı savcının, üzerinde çalıştığı konuyla ilgili bazı işlemleri nedeniyle Başbakan savcı hakkında soruşturma açtırıyor. (Yargıya müdahale)

Dışişleri Bakanlığı yüksek yargı organlarına bir mektup göndererek ifade özgürlüğü ve insan hakları ihlalleri ile ilgili davalarda "insaflı " olun diyor. (Yargıya müdahale)

Yüksek yargı organları Dışişleri'ni suçlayarak, Meclis'e başvurulmasını öneriyorlar. (Yürütmeye eleştiri)

Tepelerde bunlar olurken, işkenceyle ifade alan güvenlik güçlerinden, buna göz yuman yöneticilerden, işkence altında alınmış ifadelerle sanıkları mahkum eden mahkemelerden, bu uygulamayı bildiği halde yasaları değiştirmeyen Meclis'ten ne beklenir?

Böyle bir ortamda Türkiye'nin Avrupa Mahkemesi'nde daha çok dava kaybetmesi, daha çok tazminat ödemesi nasıl engellenebilir?.


4 ŞUBAT 2001


Kağıda basmak için tıklayın.

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...