![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
"Büyükelçi Morgenthau'nun Öyküsü"nün Perde Arkası (I)Fransa Parlamentosu'nun Ermenilerle ilgili soykırım tasarısını onaylamasının ardından ekranlarımıza yansıyan tartışmalarda şahsen anlam vermekte güçlük çektiğim şeyler oluyor. Sözgelimi bir tv'de bir Türk milletvekiliyle Ermeni kökenli bir Fransız milletvekili tartışıyor ve fakat nedendir bilinmez, milyonların gözü önünde milletvekilimiz kabadayı edalarıyla, "Erkeksen, cesaretin varsa Türkiye'ye gel de tartışalım, hodri meydan" filan gibi sözler sarfetmek sûretiyle muhatabını Türkiye'ye çağırıyor; o da "Yok ya, geleyim de beni tutuklayın değil mi?" türünden mukabelelerde bulunuyor. Bir süre sonra tartışma kimin ne dediği anlaşılmayacak raddeye ulaşıyor. Sunucumuz da güya Fransız milletvekilini sıkıştırmak amacıyla araya laflar sokuşturuyor, mimikler yapıp aklısıra alay ediyor; duduklarını ısırıyor, kaş göz oynatıyor, "Ama filan belgede deniyor ki... Sıkıysa buna da cevap versenize..." gibi ucuz numaralarla kahramanlıklara soyunuyor... vs. Fransa'nın Ermenilerle ilgili tutumunu (milletvekili -ve bir zamanlar bakan- olduğuna göre) diplomasinin gerektirdiği nezaket kuralları doğrultusunda ele alması/eleştirmesi; (konu tarih olduğuna göre) suçlamayı kanıtlara, belgelere dayanarak çürütmesi; (haklı bir tarafın sözcülüğüne soyunduğuna göre) kendisinden emin her konuşmacı gibi vakarla ve sükûnetle görüşlerini ortaya koyması lâzım gelen bir siyasetçimiz, niçin bir Fransız milletvekilinin karşısında -o milletvekili ASALA'nın avukatı bile olsa- kabadayılık yapmayı tercih ediyor? Kendi kamuoyumuzu etkilemek ve/veya bilgilendirmek amaçlanıyorsa, ciddi ilim adamları, tarihçiler ekrana çıkarılıp bu meselelerin ne idüğü ortaya konulamaz mı? Olup bitenlerin nezâketi ortada olduğuna göre, meselelerin kişisel gösteri malzemesi ya da filan tv sunucusunun sermayesi haline getirilmemesi icab etmez mi? Türkiye'de kamuoyunun kışkırtılmaya değil, bilgilendirilmeye ihtiyacı var. Uluslararası kamuoyunun ise -Fransızlar da dahil- iknâ edilmeleri gerekiyor. Karşı taraf bu işi yıllardır yapıyor; kitaplar, makaleler, broşürler yayımlıyor, konferanslar tertip ediyor; diplomatik kanalları da, iktisadî imkanları da sonuna kadar kullanıyor. Hiç kuşkusuz, mesele evvelemirde ilmî değil, siyasî nitelikli... Çözümü de siyasîlerin iktidarına, firasetine, ufkuna, becerikliliğine bağlı... Ancak bu konuda siyasetin araçlarından en önemlisi de ilmî/tarihî belgeler, bilgiler... Siyasîlerin, diplomatların bu tür konularda hamasete, kabadayılığa ihtiyacı olmaz, olmamalı da. Binaenaleyh kendilerinden seçim meydanlarında yaptıkları gibi nutuklar atmalarını değil, bir devlet adamına yaraşır şekilde; meselenin nezâketine uygun bir ciddiyet ve vakar içerisinde konuşmalarını beklemek en tabii hakkımız değil mi? Bırakınız bu işleri, hevesli ve meraklı gazeteciler ile dikkat çekmek isteyen tv sunucuları yapsınlar; siyasîler ile ilim adamları ise, siyasetin ve ilmin kendilerine yüklediği sorumluluk bilinciyle hareket edip kişisel gösterilerini seçim meydanlarına saklasınlar. Bu vesileyle, "Ermeni soykırımı" iddiasının en önemli mesnedlerinden birini, Yahudi kökenli Amerikan Büyükelçisi Henry Morgenthau'nun "Ambassador Morgenthau's Story" (New York, 1918) adlı hâtıratını kelime-be-kelime inceleyip iftiralarının menşe' ve kıymetini tek tek ortaya koyan ve bir iftira belgesinin ustalıkla nasıl çürütüleceğini, boşa çıkarılacağını gösteren çok kıymetli bir tedkike sadece genel okurun değil, siyasîlerimizin de dikkatini çekmek isterim. Heath W. Lowry'nin "The Story Behind Ambassador Morgenthau's Story" adıyla 1990'da yayımlanan kitabından söz ediyorum. Bu değerli tedkikin Türkçe çevirisi de İsis Yayıncılık tarafından neşredildi: "Büyükelçi Morgenthau'nun Öyküsü"nün Perde Arkası (Çev. Belkıs Torfilli, İstanbul, 1991, s. 85) Henry Morgenthau (öl. 1946), 27 Kasım 1913-1 Şubat 1916 tarihleri arasında Osmanlı Devleti'nde Amerika'nın büyükelçiliğini yapmış biri olarak ve hâdisenin yakın tanıklarından biri olduğunu iddia ederek -Başkan Wilson'un da izniyle- bu iftira mecmuasını kaleme almış, Amerika'da büyük bir tesir vücûda getirmeyi de başarmıştı. Hâlen soykırım iddiasının önemli dayanaklarından biri olarak ortalarda gezinen bu kitap sıradan bir hâtırat değil; bilâkis çok sistemli bir propaganda savaşının tetikliyicilerinden... Büyükelçinin Amerikan halkını "savaşın zaferle sonuçlanması gereğine inandırmak amacıyla" Alman ve Türk aleyhtarı bir kitap yazmasının nedeni, -kendi ifadesiyle- "Wilson'un savaş politikasına daha çok destek sağlamak..." "Şimdi Amerika da nereden çıktı" diye sormayın sakın!
dcundioglu@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|